dokuz

3.2K 187 20
                                    

Bugün Mira'nın -ablamın- doğum günü. Lisesi 3 yıl önce bitmesine rağmen hala gözümde minnoş olduğundan kafam eserse abla diyorum.

Doğum günlerimizde hep gece saat 12 oldu mu babam kapıya yaklaşıp mükemmel, klasik ve aileye özel doğum günü şarkımızı açar, telefonu kapının odamıza iterdi. Bugün de anlamına doğum gününde Mina, benim elimi tutup pastaya ölümcül bakışlar atarken annem pastayla kapı önünde bekliyordu. Kapıyı açınca şarkıya eşlik ediyorduk.

Ablam hep yurt  dışında okumak istiyordu ve hayali gerçekleşmişti. Seneye bu klasik doğum günü kutlamamız olmayacaktı ve belki birkaç sene daha... Özel olmalıydı. Nişanlısıyla yurt dışında okuyacaktı. Evet, Özgür abi ablamla denk gelmek için beş yıl hazırlandı. Hayır, ablam zeki olduğundan dolayı değil onun lisesini bitirmesini bekledi ve onun salaklığı ile bu fırsatı yakalamaya çalışmasını beklemişti.

Tüm gece Mina uyuklayana kadar eski anılarımızı konuşurduk. Gerçekten çok tuhaf çocukluk geçirmiştik. Hep koltuktan halıya atlayıp ölü taklidi yapardık. Hangimiz daha iyi ölürse o bir tane çubuk kraker yiyip sonra yarışa devam ederdi. Sonunda birbirimizi yoluyorduk ama... ehehehe, karıştırmayalım şimdi oraları canım.

Mutfakta telefonumla uğraşıp bir yandan da yeşil ve ekşi elmamı yerken Mina yeni uyanmıştı. Saçını topuz yaparak uyuyordu ve sabaha korkunç bir şekilde uyanıyordu. Heyecan ve uyku sersemliği ile harmalanmış bir biçimde direk dolaba yönelip vereceği tepkiyi gülerek bekledim. Yine yaptık yapacağımızı!

"Abla, pasta kalmadı mı?!" Anında gözlerini bana dikti. Güldüğümü belli etmemeye çalışarak umursamaz bir ifade takınmaya özen gösterdim. Omuz silkmeyi de ihmal etmedim. "Dün gece yine uyudun. Öğlen uyu dedik sana, dayanamıyorsun dedik. Ama Mina hanım tüm gün boyunca arkadaşıyla dans edip dursun."

Mina çok zeki bir kızdı. 7. sınıftı ama hâlâ uyku problemi çekiyordu. Halsizliği çok vardı ve kansızlığı. Doktorlar onun bir sorunu olmadığını ve vitamin eksikliğinden kaynaklandığını söylüyordu. Bir yandan dengeli uyku ve vitamin ilaçları ile bunu eşitlerken diğer yandan ise sağlıklı kilo almak için özel doktoru vardı.

"Ya, abla! Pastayı çok sevdiğimi biliyorsun, teyzemler hep frambuazlı alıyor. Ya ben frambuazlı sevm-"

"Yine delirttin kızı, Mila. Sakladım pastayı ben, kahvaltıdan sonra yemen için. Kanma buna, her sene yutuyorsun sen de." Ablamın göz devirmelerine bıyık altından gülerek elimdeki elmadan bir ısırık daha aldım. Alaycı bir tavırla güldüm. Elma lokması ağzımda döne döne çiğnenirken telefonumla uğraşmaya devam ettim. "Benim suçum yok, salak olan kardeşin. Bir doğum günü de kahvaltı edip sonra artan pastaya koşsun. Bilmiyor sanki kahvaltı olmadan bir şeker küpüyle bile güne başlayamacağımızı."

"Mila hazırla sen de, kahvaltı etsin çocuk."

"Eli ayağı var, hazırlasın işte." Ablan gidince ne yapacaksın?
Kes sesini!
Kis sisini.

Ablam bana çok sinirli bakışlar atarken dolaba yöneldi. "Planın var mı?" Elimdeki kahvaltı tabaklarını masaya yerleştirirken anında şirin şirin bize bakan ablama baktım. Nesin sen, şizofren filan mı?

"Hayır, yok. Tabii, evde ölmeyi beklemekten başka." Evde çürüdün.

"Kaçırayım mı sizi?" Bize cilveli cilveli göz atan ablama tam paramdan beş kuruş harcamam diyecekken fırlama Mina yine atlamıştı. "Bana hiç sorma zaten! Belki unicornlarımla gök kuşağına tırmanacağım?"

"Sus da şu tabağa az yağ dök. Waffle yedireceğim sana."

***

Ablam, bizi öve öve bitiremediği kafeye sonunda getirmişti. Buradan bir şey yiyip içmemizi çok istiyordu. Sadeliğin getirdiği bir olgunluğa sahipti. Her türlü çay vardı burada, çay üzerine kurulmuş bir kafeydi. Kafeden daha güzeldi hatta. Büyüktü, katları vardı. Duvarlarda sade ama gösterişli zengin işi bir ışıklandırma ve aksesuar vardı. Arka bölümde zarif cam çaydanlık bölümü vardı. Çaydan nefret eden ben galiba çay içecektim.

"Abla buraya çok fakirim ben." Mina dediğime gülerek elini oturduğu koltuğun sade kumaşında sakin ve neredeyse duyulamayacak kadar az olan müziğe eşlik ediyordu.

"Bebeğim senin ruhun fakir."

"Bu gol de maç bitirir yani."Gözlerimi kısıp ablamı izlerken Mina'nın dediği şeyi de görmezden gelmedim hani. Alttan alttan cimcikledim.

Menüden bir şeyler bakmaya koyulup menüyü geri bıraktım. "Sanırım seçim olarak da sendeniz."

Mira siparişi verirken etraftaki sakin yetişkinlere baktım. Gençler de vardı. Yaşlılar da, ama gençlerden daha dinçlerdi.

Etrafı biraz daha inceledikten sonra tanıdık bir yüze şahit oldum gibi bir şey oldu. Ata Sarp? Daha çok dikkat edince aslında o olmadığını fark ettim ve çocuğun ben de hala engelli olduğunu...

***

053*: özledin mi beni?

053*: böyle miydi ya

053*: bu işte çok kötüyüm

Öyle Kolay Aşık Olmam || Texting || ÖKAOWhere stories live. Discover now