10

2.8K 249 327
                                    

Sabah uyandığımda saat 10'a geliyordu. Oh, ilk defa bu kadar aralıksız uyumuştum.

Yüzümü ovuşturdum ve etrafıma bakındım. Bugün günlerden... hangi gündü?

Pazar.

Bu güzel bir haberdi. Çünkü tatilde değildim ve Eren'i alıp terapiye devam edebilecektim. Nedense ona karşı farklı duygular beslediğimi hissetmeye başladım.

Bu daha önce hiç farkına varmadığım türden bir duyguydu. Nasıl desem?

Evet, kulağa oldukça saçma geldiğini biliyordum. O bir deliydi.

Ama duygularıma engel olamıyordum. Bu beni aşıyordu. Eren'in bana karşı hissettiklerini daha rahat anlıyordum.

Sevmek, oldukça zor bir şeydi. İçinde, benliğin ile savaş verirsin. Veya bir seçim yapman gerekir.

'Kalbin mi? Beynin mi?'

Bu oyunun zor bölümlerindendi. Sanırım.. bende o bölümdeydim.

Tanrı beni nasıl sınıyordu bilmiyordum ancak, kesinlikle zor bir dönem atlatıyordum. Eren olmasaydı, daha fazla devam edemezdim. O kurtarmıştı, benim onu kurtarmam gerekirken.

Ayağa kalktım, yatağımı topladım ve lavaboya girerek günlük işlerimi hallettim.

Mutfakta bir şeyler atıştırdıktan sonra odama gelerek, dolaptan giderken giyeceğim kıyafetleri çıkardım.

Şu sıralar giyeceğim şeylere ayrıca dikkat ediyordum. Sanırım, hepsi Eren içindi.

Ne zaman bir şey yapsam, sanki Eren için yapıyormuşum gibi hissediyordum.

Düşüncelerimi bir kenara atarak son bir kez aynada kendime bakarak, evden çıktım.

Arabaya bindim ve hastanenin yolunu tuttum.

~

Hastaneye girdiğimde, ortamda ki kaos havasını iliklerime kadar hissetmiştim. Yine bir şeyler oluyordu.

Jean'ı gördüm ve yanına gittim.

"Neler oluyor?"

Susarak bana baktı. Yüzündeki ifade, gözlerindeki hüzün. Her şeyi anlatacak yeterlilikteydi.

"Sasha.. o öldü."

Şaşkınlığımı gizleyemeyip gözlerimi sonuna kadar açtım. Ne demek öldü? Yerde oturup kafasını duvara yaslayan Connie'yi gördüm. Yüzündeki hüzün çizgileri.. Ağlıyor muydu?

Gözlerim direkt olarak Hanji'yi aramıştı. Onu görememiştim.

İleride birisi ile konuşmakta olan Zeke'i gördüm. Onunla her ne kadar konuşmak istemesem de, burada ne haltlar döndüğünü öğrenmem gerekiyordu.

"Ne oluyor burada? Bana açıklar mısın? Ayrıca, Hanji nerede?"

Zeke gözlüklerini düzelterek ağzını araladı.

"Hanji nerede bilmiyorum ancak, neler olduğunu açıklayabilirim. Şuraya otur, hemen geliyorum."

Sandalyeye oturarak beklemeye başladım.

Sasha bir akıl hastasıydı. İlk geldiğim gün, onun doktorluğunu yapıyordum. Bildiğim kadarıyla kronik bir hastalığı yoktu. İntihara da yatkın değildi çünkü neşeli bir hastaydı. Hatta hastanede çalışan birkaç arkadaşı dâhi vardı.

"Biraz beklettim, kusura bakma."

Gözlerimi devirdim.

"Her neyse, anlat bana şu hastanede neler olduğunu."

Zeke, bir yandan sandalyesine otururken bir yandan da önündeki dosyaları kenara itip ellerini kenetledi.

"Henüz tam olarak bizde ne olduğunu bilmiyoruz.. Ama evet, duydukların doğru, Sasha Blouse ölmüş."

Gözlerimi yere indirdim.

"Nasıl oldu bu olay?"

"Tam olarak bilmediğimiz noktada o. Otopsi sonuçlarınım gelmesini bekliyoruz."

Kafamı aşağı eğerek konuştum.

"Connie ile Jean oldukça üzgündü. Değer verdikleri birisiydi, sanırım."

Zeke imali bir biçimde güldü.

"O ikisi, Sasha ile yakın arkadaştı. Hatta Connie ondan hoşlanıyordu bile."

Duyduklarım karşısında şaşırmıştım. Böyle bir şeyi, tek ben yaşadım sanıyordum ancak tek ben değildim.

~

"Emin misin? O intihar edecek bir hasta değil, Hanji."

Hanji ,gözlerini kapatıp iç çekti.

"Bilmiyorum, Levi. Boynundaki morluklar, odanın ortasındaki sandalye, yerde duran bir ip ve ölü bir beden. Bu her şeyi açıklıyor."

Ayağa kalktım.

"Pekâlâ bu konu üzerinde daha fazla duramayacağım. Ancak şu bir gerçek ki, bu olay bana intihar süsü verilmiş bir cinayet gibi geliyor."

Odadan çıkınca kapıyı sertçe kapattım. Hastane az çok toparlanmıştı ve Eren'in hücresine gidebilirdim.

Hücrenin önünde duran görevli, benim geldiğimi gördüğünde kapıyı açarak hücreye girmemi sağladı.

Odaya girdiğimde, Eren yine defterini karalıyordu.

Geldiğimi fark edince gözlerini benden yana çevirip defterini karalamaya devam etti. Garip hissetmiştim. Normalde olsa, Eren benim geldiğimi görünce gülümserdi.

"İyi misin?"

O ise susmaya devam ediyordu. Aslında, beni takmıyordu bile.

"Sorun ne? Bir şey mi oldu?"

Gözlerini bana dikti. Bu, çok rahatsız edici bir bakıştı.

"Hey, sana di-"

Eren'in elleri boğazımdaydı. Nefes alamıyordum. Sanki, gözlerim çıkacakmış gibi hissediyordum.

"E-eren nefes.."

"Alamıyorum.."

Ellerini o kadar çok kenetlemişti ki boğazımda, boğazımı kurtaramıyordum.

Biraz daha sıktığında, gözlerimin yavaş yavaş kapandığını fark ettim.

O sırada kapı açılmıştı. İçeri Hanji ve arkasında görevliler girmişti.

Ben ise kendimi anın akışına bırakarak, gözlerimi kapattım.

Umutsuz Vaka | Ereri ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin