7

2.9K 273 112
                                    

Saat 9'a geliyordu ve Eren hâlâ evimdeydi. Evet, benim evimde ve tam da benim koltuğumda oturuyordu şuan.

Yarım saattir sessizlik hakimdi bu büyük odada. Tek bir ses dâhi yoktu. Bunun sorumlusu Eren'di. Eğer o lanet hareketi yapmasaydı...

Gerçekten kötü hissediyordum. Eren'in beni öpmesinden değil, ona tokat atmamdan. Onun hassas bir hasta olduğunu bile bile, ona vurmuştum. Büyük ihtimalle benim de diğer doktorlar gibi birisi olduğumu ve ona şiddet uygulayacağımı düşünüyordur.

Dakikalardır ondan özür dilesem mi, dilemesem mi diye kendimle savaş içindeydim. Kararımı vermiştim. Ondan özür dilemem gerekiyordu.

"Eren.. Bak, ben o an ki şoktan dolayı sana tokat attım. Benim kötü bir amacım yoktu, gerçekten."

Eren güldü.

"Ah, doktor. Sadede gelsenize, benden nefret ediyorsunuz işte. Zerre umurunuzda değilim, değil mi? Şu an bu konuşmayı yapmanızın sebebi kariyeriniz. Ne de olsa sizin evinizdeyim ve bana başka bir şeyler yapmış olabilirsiniz, değil mi?"

Konuşamıyordum. Elimi onun elinin üzerine koydum ve gözlerimi gözleriyle buluşturdum.

"Eren, ben özür dilerim. Bunu gerçekten kariyerim için yapmıyorum. Sen, benim için değerlisin. Ben değer verdiğim insanların bazen canını yakıp, onları incitebiliyorum. Bunları yaptıkça değerlerini daha iyi anlıyorum."

Eren elini çekti.

"Size tekrar güvenmem için bir sebep var mı? Ya bu sefer bana daha kötüsünü yaparsanız? Nereden bileceğim?"

Kafamı aşağı eğdim. Söylediklerinde bir gram haksız değildi.

"O zaman izle ve gör, Eren Jaeger. Ben sana güveniyorum. Senin de bana güvenmen gerek."

Çalan telefonum ile irkilmiştik. Masanın üzerinde ki telefonu alarak, arayan kişiye baktım. Bu Zeke'di. Az çok ne için aradığını biliyordum fakat kapatamazdım, bu yüzden ekranı kaydırdım.

"Ne var?"

"Hadi ama Levi, aptalı oynamanın hiç sırası değil. Hanji az kalsın çıldırıyordu."

Masaya vurdum.

"Tanrı aşkına, Zeke! Eren evime ne zaman geldi bilmiyorum ancak 2 saattir onunla beraberim. Bu hastanenin sıkı bir denetime ihtiyacı var!"

Zeke güldü.

"Levi. Onu getirmek senin görevin değil mi? Ne de olsa doktoru olan sensin."

Telefonu kapattım. Eren dışarıya bakıyordu.

"Eren, bugünlük burada kalmalısın. Evden terapi ile ilişkilendirebilirim."

Eren bir an sevinir gibi oldu, sonra parmak uçlarıyla alnını sıvazladı.

"Ah, pekâlâ doktor."

Eren'in kolundan çekerek odama getirdim.

"Maalesef tek yaşadığım için tek bir tane yatak odası var."

Eren kafasını salladı.

"Burada yatabilir miyim?"

Eren'in, rahatına düşkün bir hasta olmadığını biliyordum. O sadece meraklıydı. Odamı paylaşmak istemiyordum ya da onun kullanmasını istemiyordum. Bunu ona söyleyemezdim. Çıldırması an meselesiydi.

"Yatabilirsin."

Tanrım, kendimi pataklamak istiyorum.

Mutfağa giderek kendime kahve yaptım. Salondaki masama oturarak düşünmeye başladım. Gözümde tekrar canlanmıştı, o sahne.

Eren'in beni öpmesi, sonrasında gülümsemesi. Tekrar, tekrar ve tekrar gözümde canlanıyordu.

'Çuvalladın, Levi.'

'Hastan ile ilişki yaşayacak kadar düştün mü?'

'Sıçtın, sıvadın Levi.'

"Kahretsin, susun artık!"

İçimde ki sesler yok olunca rahatlamıştım. Tanrım, sanırım onlarla kavgalıyım.

~

Uyandığımda başımda dikilen bir Eren ile karşılaştım.

"Tanrım, sorunun nedir Eren? Sabah sabah korkutuyorsun beni."

Yine uyuyamamıştım. O ilaçlar bir boka yaramıyordu.

"Sadece hastaneye gitmek için geç kaldığınızı söylemeye geldim."

"Ah, evet.."

Esneyerek saçlarımı geriye attım.

Tanrım bugün toplantı da vardı.

"Ah, evet!"

Aman tanrım, hemen giyinmem gerek.

"Doktor, siz uyanmadan önce birisi aradı."

Bir taraftan giyinirken, diğer taraftan kapalı kapının ardından Eren'i dinliyordum.

"Kim aradı, açtın mı?"

Umutsuz Vaka | Ereri ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin