Bölüm -6- ≈ANLAŞMA≈

3.1K 151 5
                                    

Polisler bana doğru yürürken çırpınmayı bırakmıştım. "Buraya kadarmış." diye fısıldadım kendi kendime. Daha önce uyuşturucu satın alırken mekana polisler baskın yapmıştı. 

Arandığıma emindim. 

Ve şimdi o aptal adam beni polislere vermişti. Ah, aptal olan bendim. Beni sürüklemesine izin vermiştim. Kaçmalıydım, ama yapmamıştım. Hapishaneden de kurtulamazdım. Hayatımın geri kalanını hapishanede çürüyerek geçirecektim. 

Bir dakika. Beni önemseyecek kimse yoktu ki. Benim hapishaneye girmeme üzülecek bir annem yoktu. Beni evde bekleyen, yolumu gözleyen biri yoktu. Benim kimsem yoktu. 

Yalnızdım. Yine. 

Polislerden bir tanesi cebinden bir anahtar çıkardı ve kelepçeleri çözdü. Bakakalmıştım. Bu adam anahtarı nereden bulmuştu? Bir şeyler dönüyordu sanki. Diğer polis kolumdan tutup çekiştirdiğinde kaşlarımı çattım. 

Bir şeyler dönmesinin ne önemi vardı ki? Kaçmam, kurtulmam gerekiyordu. Polislerden bir tanesi beni arabaya doğru sürüklerken diğeri çöpten telefonu çıkarmıştı. Beni sürükleyen polisin karnına dirseğimi geçirdim ve belindeki silahı çektim. 

İlk defa silah kullandığım için tutuşunu pek ayarlayamamıştım. Silahı doğrulttuğum polis alayla sağ tarafımı gösterdiğinde oraya baktım. Diğer polis memuru da silahını bana doğrultmuştu. 

Harika!

Beynim durmuş gibiydi. Bana silah doğrultan polis memuruna bakakalmıştım. Yoldan geçen arabaların sesini duyamaz oldum. Başım dönüyordu ve kulaklarım uğulduyordu. 

Polisin konuşmasını bile dudaklarından okumuştum. "Silahını indir." 

İç sesim sonumun geldiğini söylüyordu, artık mücadele etmememi. Silahı indirmekle indirmemek arasında kalmıştım. Beynim savaşmamı söylüyordu, pes etmememi. İç sesim beynime kızdı. Mücadelen boşuna diyordu, pes et artık. Kulaklarım hiç beklemediği bir sesle doldu. 

"Bence silahını bırakması gereken sensin." 

Başımı sesin geldiği yöne yavaş ve şaşkın hareketlerle çevirdiğimde okyanus mavisi gözler bana değil, polis memuruna bakıyordu. Elindeki silahı ustaca tutuyordu. Gözünün biri morarmıştı ve ayrıca dudağının kenarında bir yara vardı. 

Buna yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak denirdi sanırım. Caner'e yakalanmak mı , yoksa polise yakalanmak mı ? İç sesim bu iki seçeneyi teraziye koyup tarttı. 

Evet, hiç şüphesiz polisler daha iyi bir seçenekti. Şimdilik.

Yankı ağır adımlarla yanıma geldi ve beni arkasına çekti. Müttefik miydik? İşte şimdi planım değişmişti. Gözümü silahı doğrulttuğum polis memurundan ayırmıyordum. Gözlerimi polisten  ayırmadan kafamı hafifçe Yankı'ya çevirdim ve fısıldadım. 

"Bir planın var mı ucube?" 

"Silahını ver." 

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Şu an müttefik gibi görünsek de, biz düşmandık. Düşmanıma silahımı vermek ve kendimi savunmasız bırakmak? 

İç sesim yüzünü buruşturdu. 

" Ordan bakınca salak gibi mi görünüyorum?" Şaşkın sesime karşılık güler gibi bir ses çıkardı.

"Evet." 

Dişlerimi sıktım ve silahı daha sıkı tuttum. İç sesim silahı ona vermem için beni dürtüklüyordu. Mantıklı tarafım ikilemde kalmıştı. Bir yolunu bulurdum ben Yankı'dan kurtulmanın. Yani.. Sanırım. Aklıma gelen soruyla fısıldadım. 

EROİNWhere stories live. Discover now