Bölüm -14- ≈KABUS≈

2.4K 100 10
                                    

Kalabalık sokakta insanlara çarparak yürüyordum. Herkes telaş içindeydi. İnsanlar endişe çığlıkları atıyor, sağa sola koşuşturuyordu. Bir polis arabası sokağın girişinde durdu ve içinden dört polis inip koşuşturarak sokağa girdiler. Normalde böyle bir durumda kaçmam gerekirdi fakat ben kaçmadım ve ellerimi pantolonumun ceplerine koyup adımlarımı hızlandırdım. Gri bulutlar güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engelliyordu. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Kalabalığın merkezine  doğru yürürken hızlandım. Neler olduğunu bir an önce öğrenmek istiyordum. Polisler yanımdan geçtiler ve kalabalığın merkezine doğru koştular. Polisleri gören insanlar onlara yol vermek için kenara çekilince yerde birinin yattığını gördüm. Hızla polislerin peşine takıldım ve onlarla birlikte kalabalığın arasından geçip yerde yatan kişinin yanına ulaştım. 

Yerde yatan kişi bir erkekti. Yüz üstü yattığı için yüzünü göremiyordum. Bedeninin etrafına yayılmış koyu renkteki sıvıya aldırmadan yanına çöktüm. Omzundan tutup çevirdim ve sırt üstü yatmasını sağladım. Gördüğüm tanıdık yüzle ateşe dokunmuşum gibi hızla elimi çektim. Siyah bir bulut kalbimi esareti altına alıp boğmaya başladı ve kalp atışlarımı hissedemez oldum. 

Önümde yatan ölü bedenin sahibi Yankı'ydı. 

"Yankı," diye fısıldadım çatallaşan sesimle. Gözümden bir damla yaş çeneme doğru bir yol izleyerek süzüldü. Ağlıyor muydum? Ne olursa olsun, neler yaşarsam yaşayayım ağlamayan ben, bir yabancı için mi ağlıyordum? Hızla gözlerimi sildim ama nafileydi. Sildiğim gözyaşlarımın yerine yenisi geliyordu. Bir olay yeri inceleme ekibi geldi ve cesedi ceset torbasına koydular. 

"Hayır!" diye bağırdım onlar cesetle birlikte giderken. " Onu götüremezsiniz!"

Hızla doğrulurken bağırdım. "Hayır!" Etrafıma hızla bakındığımda hala uyuşturucu satıcılarının bulunduğu sokaktaki metruk binada olduğumu gördüm. Elimi terden nemlenmiş saçlarıma daldırdım ve saçlarımı başımın üstünden geriye doğru attım. 

"Delirdim, kesinlikle delirdim." diye homurdandım kendi kendime.

Ayağa kalkıp mekandan çıkarken gözlerimi ovuşturuyordum. Bunca zamandır Yankı'nın gelip beni bulmaması tuhaftı. Ben kaçarken hiçbir şey yapmamaları da tuhaftı. Ya tekrar yakalayabileceklerini düşünüp peşimden gelmemişlerdi, ya da umursamamışlardı. Ikinci seçenek daha mantıklıydı.

Uzun süredir uyuşturucu kullanmamıştım ve her an kriz geçirme riskim vardı. Acilen uyuşturucu bulmam gerekiyordu.

Sokakta hızlı adımlarla yürüyorken karşımdan üç kişi geliyordu. Her ne kadar bana bakıp aralarında fısıldaşsalar da ben yanlarından geçip gitmeyi umuyordum ama önümü keserek bütün hayallerimi yıktılar.

"Nereye böyle güzelim?" dedi içlerinden birisi sırıtarak.

Iç sesim her ne kadar suratının ortasına yumruğumu geçirip o iğrenç gülümsemesini yüzünden silmem için beni ikna etmeye çalışsa da ona kulak asmadım ve yanlarından geçip gitmek için hareketlendim. Konuşan ve sürekli sırıtıp duran piç kurusu kolumu tutup beni durdurduğunda ona sert bir bakış attım. Pis pis sırıtarak bana bakıyordu. Iç sesim yumruğumu suratına geçirmemin tam zamanı olduğunu haykırırken birkaç saniye bekledim. Sokakta ölüm sessizliği oluşmuştu. Fakat bu sessizliği tenin tene çarpma sesi bozdu. Adam boğuk bir inlemeyle burnunu tutarken kolumu bırakmıştı.

"Aslında iç sesimi dinlemeyecektim ama o iğrenç gülümsemene daha fazla tahammül edemezdim." dedim yapmacık bir sesle.

Iç sesim zafer kazanmış gibi gülümsüyor, havayı yumrukluyordu. Diğer iki kişiden biri gelip kolumu tuttuğunda dönüp yüzüne yumruğumu geçirdim. Bu aralar bunu ne çok yapıyordum böyle? Sağ kolumu tuttuğu için tersime denk gelmişti. Dolayısıyla sağlam bir hareket değildi ama en azından kolumu bırakıp geriye doğru birkaç adım atmasını sağlamıştım. Üçü de toparlanıp üzerime doğru gelmeye başladığında içimdeki kro konuştu.

EROİNWhere stories live. Discover now