Bölüm -15- ≈SATRANÇ≈

2.2K 94 9
                                    

Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi aralamaya çalıştım. Odamda, yatağımdaydım. Yankı yatağımın kenarına oturmuş yüzümde ıslak ve buz gibi soğuk olan bir bez gezdiriyordu. Elini iktirdiğimde homurdandı.

"Ateşin var, beyinsiz."

"Benim adım beyinsiz değil, tamam mı?" dedim yataktan destek alıp doğrulmaya çalışırken. Elindeki bezi boynuma değdirdiğinde ufak bir çığlık attım ve kendimi geriye çektim.

"Çok soğuk." dedim sırtımı yatak başlığına yaslayıp dizlerimi karnıma çekerken.

"Ateşin var diye sana soğuk geliyor." dedi ve elindeki bezi tekrar yüzümde gezdirdi.

"Çek şu buz kütlesini." dedim sitem ederek. Fazlasıyla halsiz hissediyordum ve sanki suyun altındaymışım gibi yavaş hareket ediyordum.

"Bu buz kütlesi senin havale geçirmeni önleyip ateşini düşürecek. Ona hakaret etme." Son cümlesi alay doluydu.

Başımı yatak başlığına yasladım ve boynumda dolanan buz kütlesini yok saymaya çalıştım. Biri başıma keskin bıçaklar saplıyormuş gibi hissediyordum.

"Sana çorba yapayım." dedi elindeki bezi boynuma bırakırken.

"Şu bezi de al." dedim sitem dolu bir sesle.

Gözlerimi zar zor araladım ve kirpiklerimin arasından ona baktım. Başını onaylamazcasına iki yana salladı ve güldü.

Göz kapaklarım daha fazla dayanamadı ve gözlerim kapandı.

-----

"Uyudun mu, beyinsiz?"

Elimi boynuma götürdüm ve artık ısınmış olan bezi aldım. Bezi Yankı'ya uzatırken gözlerimi hafifçe araladım. Elindeki tepsiyi kucağıma bıraktı ve bezi alıp odanın bir köşesine fırlattı. Saçından tutup ona o bezi oradan aldırmak istedim ama halsiz bedenim buna izin vermedi.

Yatağımın kenarına oturdu, bana bakmaya başladı. Birkaç saniye gözlerinin içine baktıktan sonra pes ettim ve kaşığı elime aldım. Umutsuzca çorbaya bakarken gözlerimi çorbadan ayırmadan konuştum.

"Ne çorbası bu?"

"Kalakai."

Ona anlamadığımı belli eden bir bakış attıktan sonra yine çorbaya baktım. "Şu yüzen beyaz şeyler ne?"

"Karnabahar."

Gözlerimi çorbadan ayırdım ve bakışlarımı okyanus mavisi gözlerine sabitledim.

"Çorba yapmayı bildiğini bilmiyordum."

Yarım ağız gülümsedi." Bilmiyorum zaten." Yüzüne boş boş baktım. "Hazır çorba yaptım. Biraz daha besleyici olsun diye içine karnabahar attım. Kalakai benim tarifim yani. Yayla çorbası ve karnabahar karışımı."

Gözlerimi irileştirerek ona baktım. "İçmem ben bunu."

"İçeceksin." dedi öfke dolu bir sesle."Mutfakta birinci yemek savaşını başlattım bu çorbayı yapabilmek için."

Dudaklarımın arasından güçsüz bir kahkahanın çıkmasını engelleyemedim. Fakat kahkaham yarıda kesildi ve öksürmeye başladım.

"Bir de içmeyeceğim diyorsun. Sıcak sıcak içersen boğazına iyi gelir." Ona meydan okuyan gözlerle baktım. "Sen içmezsen ben içiririm. O çorba bitecek."

"Tavşanım nerede!" diye aniden bağırdım. Aynı saniyede cevap verdi. "Hangi tavşan? Senin tavşanın mı vardı?"

"Bahçedeki tavşanlardan birini eve almıştım." dedim tepsiyi ona verirken. Başımı yataktan aşağıya sarkıttım ve yatağın altına baktım. Uzun saçlarım yere değiyordu. 

EROİNWhere stories live. Discover now