Bölüm -25- ≈ARYA≈

1K 63 5
                                    

Multimedia'daki şarkıyla dinlemenizi tavsiye ederim. 

-----

Elimdeki çatalı isteksizce kasedeki zeytinlerin içine daldırdım. Çatala takılan yeşil zeytini incelerken Yankı'nın bakışlarının üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. "Bunu yemek istemiyorum." dedim öfkeyle. Kaşlarını çattı."Uzun zamandır doğru düzgün hiçbir şey yemiyorsun. Çok kilo verdin." 

Öfkeyle ona baktım. Üzerinde soluk, koyu yeşil bir tişört vardı.  "Ben halimden memnunum." Elimdeki çatalı ona uzattım. "İstiyorsan sen ye." Yüzünü buruşturarak baktı yeşil zeytine. "Uzak tut onu benden." Bu haline gülümsedim. "Neden? O sadece minik, sevimli, yeşil bir zeytincik."

"Ben zeytinden nefret ederim." diye cevap verdi ve çatalı elimden kaptı. Çatalı bana doğru uzatırken küçük bir çocuk gibi sitem ettim. "Daha kendin yemek istemiyorsun şunu. Ben neden yiyeyim?" Pes ederek çatalı masaya koydu. 

Telefonun melodisi odayı doldurduğunda irkildim. Yankı telefonu kot pantolonunun cebinden çıkardı, ekrana baktığında yüz hatları sertleşmişti. Ayağa kalkıp mutfak kapısına doğru yürürken bana sert bir bakış attı. "O portakal suyu bitecek." Ardından mutfaktan çıktı. 

Sessizce yerimden kalkıp mutfak kapısına doğru parmak uçlarımda yürüdüm. Nefesimi tutup sessizliğe kulak kabarttım. Ve Yankı'nın titrek sesini duydum. "Arya.." Duyduğum isimle kaşlarımı çattım. İç sesim öfkeyle, elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi ayağını yere vurdu. Yankı'nın öfkeli sesini duyduğumda yerimde sıçradım. "Ona dokunursan senin ellerini söküp sana yediririm!" 

Hafifçe başımı kapının kenarından uzattım. Yankı salonun ortasında delirmiş gibi dolanıyordu. Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Alnına düşen birkaç tutam onu bir ilah gibi gösteriyordu. "Ne istiyorsunuz?" Sesi yorgun çıkıyordu. "Bunu yapamam. Yapamayacağımı biliyorsunuz." Kaşlarımı çattım. Ardından telefonu kulağından uzaklaştırdı. Hızla sandalyeme doğru koştum ve hemen oturup portakal suyumu yudumlamaya başladım. Yankı içeriye girdiğinde kafamı kaldırıp ona baktım. "Kim miş?" 

Okyanus mavisi gözleri bir hüzünle gölgelenmişti. "Önemsiz biri, Piraye." Ardından yanımdaki sandalyeye oturdu. "Bir yere gitmemiz lazım." Şüpheyle baktım ona. "Nereye?" Bana cevap vermeden ayağa kalktı. "Hadi hazırlan gidiyoruz." 

"Böyle de gidebilirim bu şort ve tişört benim için gayet rahat. Üzerime bir ceket alırsam daha iyi olur tabi." Bana aldırmadan salona yürüdüğünde peşinden gittim. 

-----

"Burada ne yapacağız?" dedim öfkeyle. Yankı arabadan indi ve sertçe kapıyı kapattı. Bir tarım arazisinin ortasındaydık. "Bekleyeceğiz." Öfkeyle ona baktım. "Beklemek istemiyorum. Hem neyi bekliyoruz ki?" Bir arabanın çakıllı yolda çıkardığı sesi duydum. Tam karşımızdan bir araba geliyordu. Araba hızla üzerimize gelirken korkmaya başlamıştım. "Yankı," diye mırıldandım korkuyla. O ise gayet rahat bir şekilde arabaya yaslanmış duruyordu. Gelen arabanın şöförü frene asıldı ve arabanın tekerlekleri çığlık attı. Araba önümüzde yan bir şekilde dururken şöför kapısı açıldı ve takım elbiseli bir adam indi. Otuzlu yaşlarında gösteriyordu. 

"Kız nerde?" dedi Yankı. Adam arabanın diğer tarafına geçip arka kapıyı açtığında gözlerim şaşkınlıkla irileşti. "Arya?" dedim fısıltıyla. "Onun burada ne işi var?" Yankı'ya baktım. Arya arabadan indi ve koşarak Yankı'ya sarıldı. Arya Yankı'nın boynuna kollarını dolasa da Yankı hiçbir tepki vermemişti. Öylece okyanus mavisi gözleriyle bana bakıyordu. 

Aklıma dün söylediği sözler düştü. Arya'yı almak için seni kurban etmem gerekiyor demişti. 

Beni kurban etmişti. 

EROİNWhere stories live. Discover now