Bölüm -23- ≈GÜNEŞ VE AY≈

1.4K 56 7
                                    

Yankı'nın elleri saçlarımın arasında geziyordu. Salondaki kanepede, dizinde yatıyordum. Boğazımdaki sızı uykuya dalmamı engelliyordu. Uykusuzdum, yorgundum, yıkılmıştım. Yankı'nın mırıldanmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. "Sana bunu nasıl yapar?"

"Neyi?" dedim saf saf. Dalgın dalgın saçlarıma bakıyordu. Okyanus mavisi gözleri bulanıktı. "En özelini nasıl elinden alır?" Yüz hatları sertleşti. Aklını dağıtmak için doğrulup oturdum ve gülümsedim. Gözleri dudaklarımda yer alan gülümsemeye takıldı. "Benim için endişelendin mi, Soykan?"

Dudakları minik bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı. "Senin canın yanarsa, benim canım yanar." İç sesim bu cümle karşısında çığlık atarken ben cümlesini tartıyordum. Caner yüzünden olmalıydı. Bana olan her şeyden Yankı'yı sorumlu tutuyordu sanırım. İç sesim aptal olduğumu söylerken onu dinlemedim ve zihnimin karanlıklarına doğru ittim. Yankı tepkimi ölçmek ister gibi yüzüme baktı. Yüzümde hiçbir mimik oynamadı. Öylece o okyanus mavisi gözlerine baktım.

"Sana gece ve gündüzün nasıl oluştuğunu anlatayım mı?" dedi gözümün önüne düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırırken. Alaycı bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. "Ders mi vericeksin Soykan?" Gülümsedi. "Öyle bir şey değil..." Sarbırsızca söylendim. "Anlat o zaman, bileyim." Gözlerimin içine baktı ve anlatmaya başladı.

"Milyarlarca yıl önce, uzay boşluğunda bir alev topu varmış. Bu alev topunun adı güneşmiş. Güneş etrafına kendinden büyüklü küçüklü parçalar saçarmış. Bu parçalardan küçük olanları ışığını ve sıcaklığını korurken diğerleri soğumaya ve üstleri kabuk tutmaya başlamış. Ve bunlardan bir tanesinde yaşam şekillenmiş. Üzerinde yaşam olan gezegene dünya demişler. Dünyadan daha küçük bir gezegen olan ay dünyaya doğru çekilmiş ve onun uydusu olmuş. Ve bir gün ay, güneşe aşık olmuş."

"Kavuşmaları imkansız," dedim dudağımı bükerek. Gülümsedi ve devam etti.

"Dünya o sırada gece ve gündüz ardalanmasını yaşamıyormuş. Bir tarafı hep gece bir tarafı hep gündüzmüş. Ve bir gün gece ve gündüz yer değiştirmeye başlamış. Ay bir fedakarlık yapmış. Dünyanın o kısmını incelemeyi çok seviyormuş. Ordaki canlılar ona el sallıyor ve onu sevdiklerini uzay boşluğuna haykırıyorlarmış. Ay onlardan ayrılmayı hiç istemiyormuş, onun için bu ölümle eşdeğermiş. Öte yandan Güneş ise dünyanın tek bir tarafını görmekten çok sıkılmış. Orada neredeyse hiç canlı yokmuş ve var olan birkaç tanesi de ondan ne kadar nefret ettiklerini sürekli dile getiriyorlarmış. Güneş için onu sevecek olan canlılara kavuşmak tekrar doğmak gibiymiş. Ay aşık olduğu güneşin bu hüzünlü haline daha fazla dayanamamış ve onu çok seven canlılardan vazgeçmiş."

"Nasıl yani?" dedim tek kaşımı kaldırarak. "Ne yapmış?" Yüzünü benim yüzüme yaklaştırdı. "Güneşe aşık olan ay her sabah o doğsun diye kendisi ölmüş." Hüzünlü bir şekilde gözlerine baktım. "Çok üzücü." dedim dudağımı büküp. "Bu kadar üzüleceğini bilseydim anlatmazdım." dedi gülümseyerek.

Başımı omzuna yasladım. "Uykum var." dedim esneyerek. Tekrar başımı dizlerine koyup yattım. Yorgun zihnim bir parça uyku için dilenirken gözlerimi kapattım. Uykuya dalmadan önce Yankı'nın sesini duydum. Ama zihnim uykusuzluktan bitap düştüğü için bu sözlerin gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu algılayamadı.

"Ben sevdiği için her sabah ölen Ay'ım ve sen de benim Güneş'imsin..."

-----

Gözlerimi yavaşça araladığımda yumuşak bir yüzeydeydim. Yavaşça doğruldum ve yataktan aşağıya ayaklarımı sarkıttım. Çok sıcaktı ve terden saçlarım alnıma yapışmıştı.

Alt kattan yükselen öfkeli ses ile olduğum yere çakıldım. Parmak uçlarımda yürüyerek odadan çıktım ve merdivenlerin yarısına kadar indim.

Yavaşça eğilip içeriye baktığımda Yankı'nın öfkeli bir şekilde kulağına tuttuğu telefonla salonda turladığını gördüm.

"O piçi bulacaksınız!" diye bağırdığında yerimde sıçradım. Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Bu hareketi ceketinin kollarının yukarıya doğru çıkmasına neden olmuştu. "Dünyanın öteki ucuna da kaçsa onu bana getireceksiniz!" Karşı taraftan mırıltılar geldi. "Öldürmeden canlı getirin bana onu." Ruhsuz bir şekilde güldü. "Onun sonu benim elimden olacak."

Elimle ağzımı kapattım. Birini mi öldürecekti? Telefonu kapatıp arkasını döndüğünde beni gördü. Panikleyip merdivenleri çıkmaya çalışırken ayağım kaydı ve yüz üstü yere kapaklandım. Dudağım merdivene çarpmıştı. Yankı hızla yanıma geldi ve cılız bedenimi kolaylıkla kaldırdı. "Sen tam bir beyinsizsin." dedi dudağımdan akan kana bakarken.

-----

Mutfaktaydık, suç işlemiş çocuk gibi sandalyede oturmuş onu izliyordum. Dudağımın kenarındaki kanı temizlemiş ve ufak bir yara bandı yapıştırmıştı. Şimdi ise bana kahve yapıyordu. Jilet gibi takım elbisesi üzerine tam oturmuştu. O ketıldaki suyu alıp bardağa dökerken merakıma yenik düştüm ve konuştum. "Kimi öldüreceksin, Soykan?"

Bir anlığına duraksadı ve bana baktı. Sonra önüne dönüp ketılı yerine koydu. Sıcak kahve bardağını önümdeki tezgaha koyarken konuştu. "Seni ilgilendirmez." Kaşlarımı kaldırdım. "İnkar etmiyorsun yani?" Mutfak masasının yanında duran sandalyeyi çekti ve tam karşıma oturdu. "Neden inkar edeyim ki? Yapacaksam aksini iddia etmem." Doğru, o yalan söylemezdi. "Kimi öldürüceksin?" diye sorumu yineledim kahvemi yudumlarken. "Seni ilgilendirmez." dedi sert sesiyle.

"Benimle alakalı birisi ise sana bunu ödetirim Soykan." dedim kaşlarımı çatarak. "Kimseyi öldürmeni istemiyorum." Öfkeyle oturuşunu dikleştirdi. "Ne yani sana dokunan o piçi hayatta mı bırakayım?" Güldüm. "Bana dokunan ilk insan değil." Şaşkınlıkla dudakları aralandı. "Ne yani?" Gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. "Başkaları da mı tecavüz etti?" Dudaklarım yukarıya kıvrıldı ve cevabı yapıştırdım. "Seni ilgilendirmez."

"Kiraz," dedi öfkeyle. "Sabrımı sınama. Soruma cevap ver." Ayağa kalkıp salona doğru yürüdüm. "Sana, seni ilgilendirmeyeceğini söyledim. Cevabını almış olman gerekirdi Soykan."

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki kapı çaldı. Önce kapıya sonra birbirimize baktık. Yankı kapıya doğru yürürken arkasından gittim. Kapı kolunu tuttuğunda elimi kaslı koluna koydum ve arkasına saklandım. Kapıyı açtığında kolunun kenarından hafifçe baktığımda karşımda gördüğüm kişiye şaşkınlıkla baktım.

Ekin sadece altında pantolonla karşımızda dikiliyordu. Başından aktığı belli olan kan sol göğsünün üzerine yayılmıştı. Ellerindeki kan kurumuştu.

Sırıttı. "Duydum ki beni arıyormuşsun, kardeşim."

-----

Tadaaa!

Yeni bir bölümle karşınızdayım. Beklettiğim için özür dilerim, okunma sayısı çok düşüktü. Uzun uğraşlar sonucunda yeni bölüm eklemeyi başardım. Şu baştaki Ay ve Güneş hikayesini uydurmak için çok uğraştım -.- Ve son olarak 30 bin olmamızın şerefine belki bir dahaki bölüm Yankı'nın ağzından olur.

Umarım beğenirsiniz.

Seviliyorsunuz.

EROİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin