sarmaları getirip masaya koyduğunda hepsi yemeye başlamıştı.

son sarmayı da yutan chan konuşmaya başladı. "jeongin annen gerçekten çok hamarat... anneni annem yapabilir miyim?"

hyunjin yine araya girdi. "hayırdır chan, abi ayağı gö- yani diyorum ki küçücük çocuğa yürümeye utanmıyor musun?"

göz devirdi. "aptal, abi olmaktan bahsediyorum. abisi olacağım ki annesine anne diyeceğim?"

minho sarmaları çaktırmadan götürürken chan'ı onayladı. "mantıklı."

"baba?"

yanında sarma yiyen oğlunu gülümseyerek yanıtladı. "efendim oğlum?"

"annem ne zaman gelecek?"

yutmaya çalıştığı nimet boğazında kalmış gibiydi, zorlukla yutkunurken oğlunu geçiştirmeye çalıştı. sesini titretmemeye çalışarak: "gelecek oğlum." dedi.

jeongin buna çok üzülmüştü. annesine ne olduğunu acayip merak ediyordu. minho konuyu değiştirmek için bir şeyler saçmalamaya başlamıştı. muhtemelen onlar neler olduğunu biliyordu. sormak istemeyi deli gibi istese de şu an hiç sırası değildi.

boş kalan kaseyi jeongin çıkarken unutmasın diye kapının kenarındaki masaya koymuştu. diğerleri ellerini yıkadıktan sonra jeongin'e seslenerek sordu. "okulun nasıl gidiyor jeongin?"

"iyi gidiyor hyung!"

salona geçip koltuklara oturduklarında sohbet daha da ilerlemişti.

"eğer herhangi bir derste zorlanırsan sana yardım edebilirim. benim lisede derslerim çok iyiydi..."

"yav he he..." dedi minho. "gel sen onu bi de külahıma anlat. bak jeongin, bu lisedeyken tam bir maldı."

"babama mal deme!"

chan dayanamayarak sesini hafifçe yükseltti. "allah allah, bak sen nasıl da doldurmuş çocuğu bize karşı! lan küçük pipi! büyüklerine saygılı olmalısın!"

minho ikisini de umursamadan devam etti. "joonseo baban seni çöpten almış!"

"ne? ne diyorsun sen minho?" hyunjin biraz ciddileşmişti.

"baba? beni çöpten mi aldın?"

"hayır! bakma sen minho abine seni kandırıyor!"

"o zaman annem nerede!"

hiçbir şey diyememişti. yavaşça nefesini verdi. diğerleri de bir şey diyememişti bu sefer.

"babana sesini yükseltmemelisin joonseo." dedi hyunjin gayet alçak bir sesle.

kahverengi saçlı küçük çocuğun aynı babasından aldığı şirin gözleri dolmaya başlamıştı.

"joonseo annen gelecek, biraz daha bekle. o da seni çok özlemiştir. hem kimse oğlunu bırakmaz ki?" dedi minho yaptığı saçma hatayı düzeltmeye çalışarak.

jeongin, 'BURADA TAM OLARAK NELER OLUYOR?' diye bağırmak istiyordu ama böyle bir şey yaparsa feci rezil olur ve çok da ayıp olurdu. bu yüzden her zamanki gibi sessiz kalmayı tercih etti.

"hadi joonseo oyuncaklarını getir oynayalım!" dedi chan ortamı yumuşatmak için.

"istemiyorum!" diyerek kollarını babasının boynuna sardı.

"hadi gel biz uyuyalım biraz." dedi oğluna hyunjin.

"hayır! jeongin abi gelirse uyurum sadece!"

hepsinin gözleri jeongin'i bulduğunda jeongin ayağa kalkıp miniğin yanına gitti. "joonseo, uyumak ister misin?"

babasının boynundan kollarını ayırıp ayağa kalkmış ve diğerinin elini tutmuştu. jeongin miniği sessizce yatağa kadar götürmüştü.

telefonunu kontrol eden minho, "kanka benimki merak etmiş, gideyim ben. kusura bakma bu arada." dedi gergince hyunjin'e bakarken.

"sorun değil minho, senin suçun değil. ona söyleyemediğim için hep böyle. kendini kötü hissetme."

chan da ayağa kalkmıştı. "ben de gideyim geç olmadan. görüşürüz dostum."

teker teker hyunjin'e sarılıp evi terk etmişlerdi. bu sırada hyunjin yatak odasına geçip kapıdan joonseo'ya masal okuyan jeongin'e ve uyumuş olan oğluna baktı.

onları izlemeye devam ederken jeongin kitabı bitirip uyuyan oğlana, daha sonrasında kapıda azrail gibi dikilen hyunjin'e bakmıştı.

"beni bile ayakta uyutacaktın jeongin."

sessizce güldü diğeri.

"geç olmadan git istersen."

"tamam hyung."

jeongin'i kapıdan yollarken küçüğün saçlarını karıştırdı. "çok saol jeongin, gerçekten çok teşekkür ederim. benim için ve canımdan çok sevdiğim oğlum joonseo yaptığın her şey için sana minnettarım."

"lafı bile olmaz hyung, rica ederim tabii ki. joonseo için elimden geleni her zaman yaparım."

birbirlerine gülümsediler. "iyi uykular."

"sana da hyung!"

little me | hyuninWhere stories live. Discover now