Tanıtım

14.4K 495 62
                                    

*Hikayenin bütün hakları yazara aittir.

Yazar; Özge Meral

Eskiden, çok çok eskiden tanrı ve tanrıçalar insanların arasında yaşardı. İnsanlar öldüğünde ruhları arafta yargılanır ve bu yargılanmalar adalet tanrıçası Maat'ın hakikat tüyüyle gerçekleştirilirdi.Yeraltı tanrısı Osiris tarafından gerçekleştirilen mahkemede ölünün kalbi bir terazide hakikat tüyüyle karşılaştırılırdı. Anubis'inde önderlik ettiği bu mahkemede Maat'ın tüyü ölünün kalbinden ağır gelirse ruh ebedi istirahatı olan Aaru'ya giderdi.

Eğer ölünün kalbi temiz ve doğru değilse, Maat'ın tüyü ölünün kalbinden hafif gelir ve bir melez yaratık olan Ammit tarafından yenilirdi. Ammit Osiris'e itaat etmesine rağmen zaman geçtikçe açlığı bir kor gibi büyümeye başladı. Ve nihayetinde kanın saf çağrısına karşı gelemeyen Ammit Osiris'in emrinden çıktı ve dünyaya dehşet saçmaya başladı. Ammit güçlüydü, yenilmezdi, kana aşıktı. Bu yüzden tanrı ve tanrıçalar birlik oldular ve insanları yaşatmak için Ammit'in giremeyeceği bir uygarlık yarattılar. Dağların arasında üç demir kapının üzerine işlenmiş anhk ( yaşam ) sembolüyle korunan bu uygarlık ölüler diyarının kana susamış yaratığı Ammit'i uzak tutuyordu. Ancak Ammit zekiydi. Kendi gibi kana susamış yaratıklar yarattı, büyüdü, çoğaldı. Her gün anhk ( yaşam) sembolü uygarlıkta yaşayan seçilmiş büyücüler tarafından yeniden işleniyordu. Ancak bir gün büyücülerden biri sembolü çizmeyi unuttu ve demir kapı karanlık diyara açıldı. Uygarlığın en büyük yıkımlarından biri olan bu saldırı halkı mahvetti. Kayıplar ve zarar öyle çoktu ki tanrılar tüm nefretleriyle sembolü çizmeyi unutan büyücüyü lanetlediler.

Hayatının sonuna dek karanlık diyarda bir ucube olarak yaşamaya mahkum edildi büyücü. Ancak kimsenin bilmediği , görmediği bir şey vardı ; büyücü giderken yalnız değildi. Karanlık diyarı insanlardan uzak tutmak için yapılan semboller zayıfladığında kralında emriyle koruyucular yetiştirilmeye başlandı. Onlara ' Gladyatörler' deniyordu.

~ ~ ~ ~ ~ ~

Efsanevi, yenilmez Xi Bing Hao'nun oğluydu Luhan.

Bilinmezliğin ortasında her şeyiyle babasına bağlıydı Luhan.

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan.

Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan.

Öyle ki asla yapmaması gereken bir şey yaptı.

" Yapma. Ölüme gidiyorsun Luhan. Yakalanırsan, ölürsün."

" Ben zaten ölüyüm."

İntikam için neleri göze alırdınız ?
Önce saçlarını verdi Luhan, ardından bedenini ve adını.
Ama hayatın ondan alacağı bir şey daha vardı.

" Bana bak. Beni gör. Bu miğferin altında silah arkadaşın yok. Bu kalkanların ardında bir ölüm makinesi yok. Ben senin her gün yüzünü görüp yanından geçtiğin o adamlardan biri değilim. Bu zırhın altında bir kalp var ve o kalp sadece senin."

Peki ya aşk nelere dayanırdı ?
İmkansızlığın sınırı neydi ?

" Bana sakın aşık olma. Çünkü seni asla sevemem." Kanlı bir savaş. Karanlık sırlar. Ve gittikçe körlenen bir ateş.

"Sen kimsin ?"
" Celladın baltasıyım."
" Hayır. Sen celladın ta kendisisin."

Cehennem SavaşlarıWhere stories live. Discover now