6.3

19.6K 1.3K 316
                                    

Bilincim uyanmaya başladığında gözlerim de yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Bedenimde hissettiğim bir ağırlık vardı ancak bu ağırlık somut değildi. Sanki kalbimde yüzlerce kilo ağırlık varmış gibiydi.

Doğrulduğumda onu yatakta bulamadığım için kendimi küçük çaplı bir üzüntüye boğacakken mutfaktan gelen sesleri işittim. Sırıtarak üzerimdeki yorganı attım, telefonuma gelen mesajlara kısa birer dönüş yapıp mutfağa girdim.

Yağız buzdolabından tezgaha yığdığı bir dolu malzemeden yumurtayı aldı. Çıplak ayakları parke zeminde yankılanırken ayaklarına dolanmış eşofmanı ve aşırı bol tişörtüyle çok bohem duruyordu. Mutfağımda yaşanan bir tür katliamı gülümseyen yüzümle izledikten sonra–sanırım yumurtalar son nefeslerini veriyordu– dayanamayarak arkasına geçtim. Bedenimi hissettiği an irkilse de çaktırmadı.

"Ne zaman kalktın sen?" Çenemi omzuna koyup tembelce esnedim.

"Şimdi." Mırıl mırıl bir şekilde kutudan tekrar yumurta aldığında önceki kırdığı yumurtalara baktım. Eh, Kaptanımızın her konuda yetenekli olmasını bekleyemezdik zaten.

Tam yumurtaları kırmak için ellerini çırpacaktı ki onu nazikçe durdurdum. Ellerinden aldığım yumurtaları çenem hâlâ omzundayken ve bedenim bedenine yaslanmışken kırdım.

"Bak, oldu." Kısık sesle söylememle sırtı gerildi, vücudunun bana verdiği tepkilere odaklanmaya başladım bende.

"Tamam." Diyordu dudakları ama kollarımın arasından çıkmak için kıpırdamıyordu bile.

"Yağız..." Bana dönmesini istiyordum. Yüzünü görmeye, gözlerini görmeye ihtiyacım vardı. "Bana baksana." Kollarımın arasında döndüğünde gözlerinin altındaki artık iyice koyu mora dönmüş halkalarla kaşlarım çatıldı.

"Hiç uyumadın mı?" Çoktan öğlen olmuştu ve o hiç uyumamış gibiydi.

"Uyudum."

Ocağa yönelince kollarım boşlukta kaldı. Sorum onu aniden asabileştirmişti. Bir bacağına verdiği ağırlıkla diğer bacağını sallamaya fırsat bulmuştu, sanki bütün negatif enerjisini atar gibi sallayıp duruyordu onu.

"Neden böyle davranıyorsun?" Yağlı tavaya döktüğü yumurta cızırdarken sorum bir müddet aramızda asılı kaldı.

Garip bir şekilde soğuk davranıyordu, onu öpmüştüm, beraber gündoğumunu seyretmiştik ve sevgilimdi ama sınıfımdaki herhangi bir insan gibi soğuk ve mesafeliydi. Tensel bir mesafeden bahsetmiyorum, bana hiçbir şeyden bahsetmiyordu.

Ailesinden, yaşadıklarından, korkularından geçtim, beni affedip affetmediğini bile bilmiyordum. Dudaklarımız buluşmuştu ama kalplerimiz millerce öteye savrulmuş gibiydi.

"Nasıl?" Diye sordu. Dün her şeyi birbirimize itiraf etmiştik ama şimdi o itiraflar hiç olmamış gibi omuz silkti.

"Böyle işte."

"Beraber uyuyalım diye evine geldim Doruk. Benden ne bekliyorsun ki?" Tavadaki yumurtayı metal kaşıkla karıştırırken yine gözlerime bakmıyor olduğunu fark ettim.

Kollarıma söz geçiremeyerek yine ona sarıldığımda ellerinden birisi karnında birleştirdiğim elimin üzerine bindi. Bu temas içimi harlarken dudaklarım boynuna minik bir öpücük kondurdu. Tüy hafifliğindeki öpücüğüme karşılık olarak kafasını eğerek boynunu daha da araladığında burnumu pürüzsüz alana sürterek derin bir nefes alıp ciğerlerimdeki nefesi tazeledim.

"Sanırım benim hüsnü kuruntum." Belki de gerçekten bir sorun yoktu. Sadece ben olayın imkansızlığına o kadar emindim ki gerçek olduğunda bile bir kusur arıyor, kendimi endişelendiriyordum.

O kollarımdaydı.

"Kafanda kurma." Cevap vermek yerine boynuna bir öpücük daha bıraktım, sonra bir tane daha, bir tane daha... boynunu yalayıp yutmak istiyordum.

Kalbimdeki ağrıyı hafifletiyordu onu öpmek, ona dokunmak yada sadece izlemek...

"Bu böyle olmayacak, kes boynumu da senin olsun Doruk." İsmimi dudaklarından her duyduğumda yüksek bir binadan atlıyor gibi hissetmeden duramıyordum.

"Boşver beni yumurtaya bak." Diye fısıldadım boynuna doğru. Karnında birleştirdiğim ellerimi okşayan bir eli ve bir yandan da diğeriyle olmaya başlayan yumurtayı karıştırmaya devam ediyordu.

"Niye yumurtayı ben yapıyorum ya? Aşçı olan sensin." Haklı isyanına karşılık ellerimden birisini çekip kaşığı tutan elinin üzerine koydum.

"Hıh, al işte beraber yapıyoruz. Oldu mu?" Kafasını bana çevirip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Oldu da, sen niye hep bana arkamdan sarılıyorsun oğlum? Bak bu üç oldu." Öpücüğünün etkisini unutmaya çalıştım.

"Çetele mi tutuyorsun bir de?" Yumurtayı bana devredip bana döndü.

"Çeteleyi geç direkt ajandama not alıyorum, yavrum." Yavrum kelimesiyle güldüğümde yanağıma bir fiske vurdu.

"Gülersin tabi." Gözlerimi ona çevirdiğimde ayna gibi direkt beni yansıtan parlak gözleri içimi ısıttı.

Hemen gözlerimi çekip;

"Yumurtaya biraz baharat mı eklesek?" Kıkırdayarak romantik anımızı bozduğum için bana küçük bir yumruk attı.

"Salak." Yürüyüp baharatların olduğu dolaba yürüyecekken bana sarılıverdi.

"Lan n'oluyor?" Şaşalayan tepkime rağmen keyfimden dört köşeydim.

"Sen sürekli bana sarılıyorsun ya, deneyeyim dedim." Onu bedenime yapıştırıp baharat dolabına yürümeye başladım. Zorlayıcıydı ama ikimizde kahkahalarla gülüyorduk. Ayaklarımın üzerindeki ayakları ve ön vücudumun her yerini kaplayan vücudu sayesinde birleşik ikizler gibiydik, ayrıca her adımım yavaş çekimdi.

Baharat dolabından birkaç küçük kavanozu aldığımda yine aynı şekilde geri döndüm. Olmuş yumurtanın üzerine baharatları döküp ocağı söndürdüm.

"Yetecek mi bu kadar bize ya?" Dediğim sırada bedenlerimizi ayırıp yumurta tavasını ve nihaleyi aldı. Masaya kurulduğunda onu takip edip karşısına geçtim.

Güzel yüzü ışıl ışıl parlıyordu, karşısında dünyanın en güzel yemeği duruyormuş gibi ekmekten büyük bir parça koparıp bandırdı.

"Off!" Anında ağzına attığı ekmek yakınca hızla eliyle ağzını açıp içine rüzgar yapmaya başladı.

"Salak." Ekmekten minik bir parça bölüp bende yumurtaya daldığımda belki de yediğim en lezzetli yumurtayı gömmeye başladım.

Beraber öylece yumurtayı gömdük ve bu ne kadar romantik olmazsa olmasın, güzel bir anıydı.

*
altmış beşinci bölümden sonra yağız'a geçebilirim. ama geçmeyedebilirim.

BU ARADA LOVE ETİKETİNDE BİRİNCİ SIRADAYIZ OHA SİZİ CIZ BIZ YAPIP YİYECEM AWWWW

the end.


animosity |boyxboy|Where stories live. Discover now