özel bölüm 1

11.9K 677 206
                                    

medya: yağız'ın sırtındaki dövmesi. (orta kısmında bir yara izi olduğunu ve aşağıya kan aktığını düşünün ama kabaca kanatları bu.)

*

Hayatımız çok hızlı geçiyordu, artık yıllar değil de dakikalar, saatler eskitiyordu zamanımızı. Bir döngünün içinde sıkışmış kalmıştım, ne ileriye adım atabiliyor ne de geriye gidebiliyordum. Hayatın acımasızlığını iliklerime kadar hissediyordum, bu yüzden yorgun argın eve geldiğimde yemek yemeye bile mecalim kalmadığında sinirlerim geriliyordu. Neden bu kadar gergin olduğumu da biliyordum üstelik, istemediğim bir şey için çabalamak; hayatımı yoluna koyduğumu göstermiyordu. Aksine daha da bok yoluna gidiyordum ve bunu bilmeme rağmen basa gaz gidiyordum.

"Dönem ortasında dershane diye kudurdun ama ödevlerinin çoğunu yapmıyormuşsun, mesaj geliyor." Annemin uzun cümlesiyle oturduğum sandalyede rahatsızca kıpırdandım.

"Yetişemiyorum. Bir sürü ödevim oluyor." Annem kendisi için hazırladığı sağlıklı yiyecekler topluluğundan yeşil renkte bir bitkiyi ağzına attı ve başını salladı. Yavuz bu akşam yemeğe geç geleceğini dersten geç çıkacağını söylemişti.

Aradan koskoca bir ay geçmişti, artık sınava az bir zaman kalmıştı ve hayat döndüğü müddetçe pes etmemeyi öğrenmiştim.

Telefonumun tanıdık melodisi sofrada çalmaya başladığında annem gülümsedi.

"Doruk mu?" Elbette o'ydu.

Doruk'la FaceTime yaparak özlemimizi gidermeye çalışıyorduk, ikimizde çok meşgul olduğumuzdan dolayı ancak akşamları müsait bir zaman yaratıyorduk birbirimize ancak onun evinin artık bize kilometrelerce uzak olması yüzünden yüz yüze haftada bir, belki şanslıysak iki, kez zor görüşüyorduk.

"Alo?" Yüzü telefonumun içinde bembeyaz kesilmişti, güzel mavileri beni görünce parladı.

"Bebeğim." Dediğinde annem öksürdü ve tam o an gülerek ayağa kalktım.

"Aa Dilek Teyze'de mi orada?" Annem Doruk'un meraklı sorusuna sadece elini sallarken ben ayağa kalktım.

"Ellerine sağlık anne, ben odama geçeyim." Merdivenleri tırmanıp odama girdiğimde heyecanlı bekleyiş karnımı büzmüştü.

Bu haftanın ilk görüşmesiydi bu, yüzünü görmediğim iki günün ardından tekrar görüyordum.

"Odamdayım." Doruk yerine Gorgon'u gördüğümde güldüm.

"Selam kızım." Dedim köpeğe ama o anda kameranın açısı değişti ve Doruk'un çıplak üst vücudundan sonra tekrar güzel yüzüyle göz göze geldim.

Derin bir nefes vererek yatağıma otururken bakışlarıma yansıyan tutku, aşk ve sevginin bir benzeri onda da vardı.

"Nasılsın?" Dediğinde gözlerim yüzünü arşınladı.

"İyiyim, sen?"

"Bende iyiyim." Bir ayda değişen en önemli şeyler yüzü ve vücudu olmuştu. Yüzü olgunlaşmış, sakalları çıkmaya başlamıştı. Vücuduysa eskisine oranla daha kalıplı ve daha toparlaktı. Özellikle o başını çarptığı malum olaydan sonra çok zayıflamıştı ama şimdi yeniden toparlamıştı işte.

"Okul nasıl gidiyor? Orada da bir Doruk Kantarcı bulmazsın değil mi?" Gülerek yatak başlığına yaslandım.

"Bilemiyorum. Bugün bir çocuk beni resim dersliğine çağırdı aslında, bir resim gösterecekmiş." Gözlerini kıstı.

"Seni döverim Yağız." Saçlarını son dönemde tekrar üçe vurdurmuştu ve bu saç ona o kadar yakışıyordu ki ne zaman görsem damağım kuruyordu.

"Şaka yapıyorum." Diye fısıldadım onu röntgenlemeye devam ederken.

"Şakası bile korkunç geldi kulağıma. Bir daha yapma Animo." Gözlerimi devirdim.

"Hâlâ mı? Animo işi biteli çok oldu Doruk."

"Ne demek hâlâ mı? Oğlum bu senin lakabın lan, özümse şunu artık. Kaptan ve Animo."

"Aklıma Amino geliyor. Asit olan." Buna büyük bir kahkaha attığında dişlerini, gülüşünü ne kadar özlediğimi fark ettim. Askerliğe gitse bu kadar mı özleyecektim yani? Gülüşünü ezberlemeye çalışacak kadar mı?

"Vah canım sevgilim, ders çalışmaktan kafayı yemiş." Canım kısmını Cağnım gibi söylediği için bu ağzına güldüm.

"Yedim valla, kurtar beni bu yaşamdan Doruk. Zenginsin oğlum sen, niye süründürüyorsun sevgilini?"

"Ne yani sen benim param için mi yanımdasın?" Başımı yana eğip tatlı tripkolik yüzüne baktım.

"Hayatım, bu devirde götü nereye attığın çok önemli. E bende sana verdim şimdi benimkini, nankörlük yapmak yok. Hani Yağız Subaşı gibi olacaktım hem? Tamam diyorum işte amk, al beni." Telefon elinden düştü, bir müddet buna anırarak güldü.

"Ulan Yağız, sana yemin ederim sabahtan beri poz vereceğim diye götüm çatladı zannediyordum ama şimdi gülmekten harbici çatlayacağım." Numaradan surat astım.

"Konuyu değiştirme de cevap ver. Oluyor muyum Yağız Subaşı?"

"Bana Melisa Subaşı verirsen neden olmasın?" Tükürüğüm boğazımda kaldı o böyle diyince, öksürmeye başladığımda o da telefonun öbür ucunda yine anırmaya başladı.

"Ölüyordum lan, öyle denir mi amcık herif? Korkudan olduğum yere bıraktım." Nefes nefese telefonu omuz hizasında kaldırdı.

"Yanımda olsan öpmüştüm şimdi seni." Ufak bir tebessüm dudaklarımı kıvırdığında bakışları orada oyalandı.

"Offff, sen hafta sonunu boşverip bana mı gelsen? Siktiğimin orman ve deniz manzaralı evinde sevgilimsiz ne bok yiyorum ben?"

Yeni evi devasa bir büyüklükteydi, spor odasından sinemaya kadar her şeyin olduğu bunun dışında artı dört tane daha odaya sahip olduğu evde yalnız kalmak onun canını sıkıyordu.

"Sınava az kaldı Doruk, çalışmam gerektiğini biliyorsun." Ofladı. Şaka bir yana, o da resmi bıraktığından beri çok çalışıyordu.

Mankenliğe tekrar başlamıştı, yakında yurtdışına çıkacağını söylemişti. Menajer falan edinmişti kendine, setlerden setlere koşuyordu.

"Biliyorum, o yüzden ısrar edemiyorum zaten." Bir müddet birbirimizin yüzüne baktığımızda ikimizinde söylemesi gereken şeyler olduğunu biliyorduk. Ama o an ondan kilometrelerce uzak olmak dilimi mühürlemişti. Boğazını temizledi, büyüleyici turkuazlarını basit kahvelerimden çekti.

"O halde görüşürüz?" Konuşulacak tüm konuları tüketmiştik, daha ne konuşulabilirdi ki?

"Görüşürüz."

*
biliyorum, sizlere haziran demiştim. ama sınav temmuza ertelendi, corona sayesinde ev hapsindeyim ve yavrusunu kartal kapmış fatma girik gibi izliyorum tüm bu olanları.

bu yüzden, kafamı en çok dağıtan hikayeme geri dönmeye karar verdim. çok sık bölüm atamayabilirim ama olsun.

the end.

animosity |boyxboy|Where stories live. Discover now