5.0

22.6K 1.4K 1.1K
                                    

Doruk.

Herkes yargılayabilirdi, bana bir sürü maskem olduğunu söyleyebilirlerdi, beni manken olduğum için dışlayabilir veya tam tersi bundan yararlanmak isteyebilirlerdi. Ben bununla büyümüştüm, bununla baş edebilirdim. Acı yoldan da olsa zorbalıkla, kötülükle baş etmenin zorbalık etmek olduğunu görmüştüm ve buna göre bir karakter geliştirmiştim.

Yağız bana hep soruyordu hangisi gerçek sensin diye ve bende hep onu hepsi gerçek benim şeklinde cevaplıyordum. Öyleydi de. Sadece ona karşı gösterdiğim kıyamayan halim, sürekli gülümsemem, birilerine karşı fazla sert olmam, emirler vermem ve bundan gocunmamam bunların hepsi bendim. Birilerine zorbalık yapan da bendim, onu korkularım yüzünden o lanet olası atölyeye kilitleyen de bendim.

Her bir maske benim kırılmış, bölünmüş parçalarımı taşıyan birer savaşçıydı ve açıkçası yaptıklarımla gurur duymasam bile, kendimle gurur duyduğum bir gerçekti.

Kendimle gurur duyuyordum çünkü hâlâ nefes alabiliyordum.

"Hoşgeldin oğlum."

Dünyadaki en berbat aile benimkiydi. Hayır, ergen olduğum için bunu söylemiyordum, ergenlik yaşayacak kadar şanslı olmamıştım pek.

"Bunun burada ne işi var?" Kuzenim Sercan, hayatınızda görüp görebileceğiniz en pislik insanlardan biridir ve bunu da şaka olsun diye söylemiyordum.

"Senin nur cemalini görmeye gelmedim Sercan, işine bak." Orhan Amcam oğluna laf söyledim diye homurdansa da sesini çıkarmadı, gidip babannemin elini öptüğüm sırada babannem düz suratıyla beni değil de arkamdaki kişiyi izliyordu. Arkamdaki Yağız'ın elini gömleğimde hissettiğimde küçük bir çocuk gibi beni tuttuğunu fark ettim.

Küçük bir çocuk, onu bu şekilde tasvir etmekten başka bir şey yapamıyordum.

Kaptan, ne ara işledin bu kadar içime? Baksana halime, seni ailemle tanıştırıyorum.

"Yağız, babannem Hüsra Kantarcı." Yağız, küçük bir baş selamı vermek üzere eğilmişti ki babannem elini uzatınca bana baktı. Gülmek istiyordum, kahkaha atmak istiyordum ve bunu yönetmen istedi diye değil kendim istedim diye yapmak istiyordum. Etrafta kameralar yoktu, gülmek zorunda değildim ama gülmek istiyordum.

Yağız, babannemin elini avcuna aldığında gülümsedim. Dudakları büzülüp o ritüeli gerçekleştirirken kendimi belgeseldeki yavru bir pandayı izliyor gibi hissediyordum. Üzerinde düz beyaz bir gömlek ve siyah kot pantolon varken onu pandaya benzetmek çok olağandı.

"Kimlerdensin sen Yağız?" Babannemin açık sözlülüğü karşısında Yağız yine bana baktı.

"Kimlerdenim ben Doruk?" Yağız'ın beline kolumu dolayıp boşver derce elimi salladım.

"Arkadaşım sadece babanne. Kimlerden olduğu çokta önemli değil." Babannem kaşlarını çatarak yerine oturduğunda Yağız kulağıma yükseldi.

"Korkunç bir kadın." Bu en iyisi diyemedim.

"Gel hadi," Sırada babam ve amcam vardı.

"Alkan Kantarcı." Babamla birbirine tıpatıp benzeyen yüz hatlarımıza Yağız şaşkınlıkla bakakalsa da ben onu amcama doğru çekiştirdim. Babam çokta önemli değildi.

Aslında buradaki kimse önemli değildi.

"Orhan Kantarcı." Bizde soyad, isimden önce gelirdi ama Yağız herkesi sadece ismini söyleyerek geçiştiriyordu.

"Babannen kimlerdensin diye sorunca Saltuk oğullarındanım diye cevap vereceğim diye o kadar korktum ki." Dişlerimi göstererek güldüğüm sırada beni izledi. Bana böyle baktığında ona kapılmaya çok yakın hissediyordum kendimi.

animosity |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin