4.7

21.5K 1.4K 291
                                    

"Babanın gidişi hakkında ne düşünüyorsun?" Parmaklarım birbirine geçmiş vaziyetteydi, gözlerim odaklanmıştı ama masanın üzerindeki şişenin o kadar da ilgi çekici olduğunu zannetmiyordum. Beynim çok farklı bir yerdeydi.

"İlk gittiğinin farkına varışımda ona öfkelendim. Çünkü o her şeye rağmen– anneme vursa da, beni sevmese de– babamdı ve bizi öylece terk etmeye hakkı olmadığını düşünüyordum. Ancak büyüdükçe onun gidişinin beni ve ailemi rahatlattığının farkına vardım."

"Babanın gittiği o gece... Neler olduğunu anlatmak ister misin?" Parmaklarım sıkılaştı ve kıtladılar ama buna takılmak yerine şişenin parlak mavi rengine odaklanmayı seçtim.

"O geceye dair her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum. Her gece, rüyalarıma giriyor ama bununla baş edebiliyorum." Bacağımın sallanmaya başladığını fark edince kendimi engelledim.

Yağız yalan söyleyemiyorsun... Bir yerin illa oynuyor.

"Evet?"

"Annemle babamın tartıştıklarını hatırlıyorum, babamın anneme vurduğunu ve gitmek için hazırlandığını hatırlıyorum. O zamanlar evimiz müstakildi, küçük bir eve sahiptik ama güzel bir bodrum katımız vardı. Genişti ve eski eşyalarımızı oraya yığmıştık. Annem bizi oraya kilitlemeden önce abimin ilacını almak için buzdolabına tırmandığını hatırlıyorum. Ama düştü..." Düşüşü gözümün önüne geldiğinde düştüğünde çıkardığı o acı ses kulaklarımda yankılandı.

"Devam et..." Nefes nefese bir şekilde kendimi zorladım.

"Nefes almıyordu, başı kanıyordu ve kötü durumdaydı. Ama annem... annem bizi alıp oraya kilitledi." Bir anda ağlamaya başladım, kilitlemek kelimesi tüylerimi diken diken ediyordu artık.

"Tamam, sakinleş. Bak, orada değilsin."

Oradayım! Her gece rüyalarımda oradayım ben!

"Abimle orada kalmak ızdırap vericiydi. Başı kanadığı için bilinci hemen hemen yerinde değildi ve sayıklıyordu, aynı zamanda nefes sıkıntısı da çektiği için sürekli hırlıyordu." Zoraki tamamladığım cümlem yanağımda kuruyan yaş kadar gerçekti.

"Sonra ne oldu?"

"Annem evdeki her bir eşyayı yaktı. Birer birer, haykıra haykıra... Ben," Oflayarak hırkamın kollarıyla yüzümü sildim. Kadın masanın üzerine bir peçete koyduğunda gururum almama izin vermedi.

O erkek adam baskısıyla büyümesen bile erkeklik gururu vardı, canlıydı.

"Ben onu duyuyordum. Nasıl bağırdığını, babama nasıl yalvardığını, onu ne kadar sevdiğini anlatışını... Hepsini duyuyordum ve ölü gibi yatan arada sırada hırlayan abimle birlikte bunların hepsi bende bir delik açtı."

"Uyuyamıyorum. Uyumayı geçtim, güvenemiyor, affedemiyorum." Derin bir nefes aldım. "Annemi, babamı hiçbir suçu olmayan abimi, yaptığı eşek şakasıyla beni okula rezil eden Doruk'u, beni terk eden eski sevgilim Betül'ü... Kısacası hayatıma kim bir iz bıraktıysa onları affedemiyorum. İçimde bir şeyleri kendime yediremiyorum!" Kadının yeşil gözleri ani patlamamla bile gayet sakin ve kontrollü duruyordu.

"Doruk kim?"

"Okuldan biri."

"Senin için kim?"

"Okuldan biri." Kadın gayet rahat bir tavırla güldü.

"Yapma Yağız, ben uzmanım. Aileni saydıktan hemen sonra o çocuğu sayman ve o sırada yumruklarını sıkman birer tesadüf olamaz." Eliyle devam et tarzında bir hareket yaptı.

"Hadi anlat." Sesi salağa seslenir gibiydi ve bu bir zaman sonra sinir bozucu olabiliyordu ama anlatacaktım. Gerekirse profesyonel yardım alacaktım ama kalbimle ve beynimle olan problemimi çözecektim.

"Doruk bizim okulun manken çocuğu. Biraz züppe bir tip, tanısanız egosundan nefes alamazsınız o kadar." Duraksadım.

"Bir gün bana bir şaka yapmak istedi."

*

(Flashback'te ne olduğunu hatırlamayanlar, 37. bölümü tekrar okuyabilirler.)

Tişörtünü giyen Doruk, ayaklı resim tahtasının önünde durdu ben yanında gergin bir şekilde dikiliyordum.

Çocuğu tanımıyordum amına koyayım!

"He güzelmiş tamam." Dedim resmin örtüsünü daha indirmeden.

"Aptal daha indirmedim örtüyü." Kapıya yöneldim.

"Ya yetti bana bu kadarı." Hemen yakaladı beni.

"Arkadaş olmak istemiyor musun?" Dudağını büzerek sorduğu soruya koca koca gözlerimle bakakaldım.

"İstiyorum..."

"Resmime yorum yapmanı istiyorum bende." Her istediğini yaptıran şımarık bir çocuk olduğu o kadar belliydi ki.

Yine de onda bir aura vardı. Daha onun kim olduğunu öğrenmeden çekimine kapıldığım bir aura...

"Tamam hadi." Tekrar resmin önünde durduğumuzda yavaşça örtü indi.

Resmin içinde bir kadın vardı, yüzü bulanık çizilmişti ama yüz şekli olarak Doruk'a benziyordu. Yanındaki adamın yüzü ise... yoktu. Adamın yüzü yerine çizilmiş canavar maskesi göze korkutucu geliyordu. Yine de insanın ilk odaklandığı şeyin kadın olmasının sebebi kadının kan kırmızısı bir elbisenin içinde olmasıydı sanırım.

Bakışlarım resmin devamına kaydığında adamla kadının ortasına koğuşlanmış küçük bir çocuk gördüm. Çocuğun yüzünün bir tarafı gülerken diğer tarafı ağlıyordu ve ilgi çekici mavi gözleri hüzünle bakıyordu.

Doruk hızlıca örtüyü örttüğünde ona döndüm. Şok olmuş gözüküyordu, sanki kendisi de bunu beklemiyor gibi...

"Y-yanlış resmi gösterdim." Beni diğer resim tablosunun önünde durdurdu ama benim gözlerim daha deminki tabloya bakıyordu hâlâ.

"Patates!" Diye bağırdı hâlâ diğer tarafa baktığımı fark edince.

"Kim onlar?" O kadar detaylı ve ayrıntılı planlanmıştı ki resim, tekrar dönüp bakmak istiyordum.

"Kimse." Gözlerinden kısa süreli bir korku geçti ve beni ittirdi.

"Hadi buna bak." Örtüyü açtı ama onu izleyen bakışlarımı fark edince surat astı.

"Off!" Koşarak o resmi aldığında sordum.

"Nereye?"

"Bu resmi yakacağım!" Hayretle ona sormak için ağzımı açacağım sırada çakmağı gördüm. Korkarak yanına gittiğimde sınıfın bir köşesinden diğerine koştu.

"Ya Doruk!" Çakmağı resme atacakken kolundan tutup çekiştirdim. Bağırdı ve beni ittirdi, delirmiş gibi resmi kucakladığında sınıf kapısına koştu.

"Doruk tamam özür dilerim!" Ama kapı cereyanda kalmış gibi şiddetle çarptı.

Ve sadece saniyeler sonra bir ses duyuldu.

Kilit sesi...

*
biraz daha flashback kaldı
offf bölümler uzuyor!

animosity |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin