#Bölüm 26#

21.7K 1.1K 431
                                    

Nilperi Arca'dan

15 Tatil

Sırtımı yasladığım göğüse, sanki yapışmam daha da mümkünmüş gibi biraz daha yaslandım. Kıpırdandığımı fark eden sevgilim, kulağıma eğilip ''Rahat edemedin mi?''diye sorduğunda elimin üzerinde duran elini sıktım. Yeryüzündeki en rahat kollardan birinin arasında rahat edememek mi? Şaka yapıyor olmalıydı. ''Fazlasıyla rahatım. Sen beni düşünme.''

''O zaman hiç nefes alamam.''

Sırıtmama engel olamazken kafamı hafifçe kaldırdım ve Deniz'in sinekkaydı çenesi görüş alanıma girdi. ''Neden nefes alamazsın?''

''Çünkü seni düşünmek, nefes almak gibi. Her saniye muhtacım.'' Duyduklarım karşısında organlarımda iç savaş çıkmıştı. Midemdeki kelebekler heyecanlarına yenik düşmüş, oradan oraya kaçıyordu. Kalbim de kanı pompalamayı bırakmış, ağlayarak duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Ve o sırada kanım, kalbime ters olarak varlığını hissettirmek amacıyla olağan bir hızla yanaklarıma hücum etmiş, vücuduma ateş bastırtmıştı.

''Heh,'' dedi Deniz gamzelerini ortaya çıkartarak. ''Sarışınlığının sevdiğim bir diğer özelliği: Yanaklarının hemen kendini ele vermesi.'' Büyük ve hafif yanık tenli elleriyle yanaklarımı sıkmaya başlamıştı. Karşısında Korcan varmış gibi beni seviyordu. Kıkırdamalarımın arasından, ''Dur!'' diye söylendim, ama beni dinlemedi. Yanımızdakiler yokmuş gibi birkaç saniye daha yanaklarımı sıktıktan sonra, beni serbest bıraktı.

''ÖHÖM ÖHÖM!''

Gürültülü bir biçimde salona dalan Berkant'ın sesini duyar duymaz kafamızı ona çevirdik. İki eliyle ayaklı bir yazı tahtasını tutmuş, salonun ortasına doğru sürüklüyordu. Merakla onu izlemeye başladık. Başımıza son üç günde olduğu gibi acaba yine ne icatlar çıkartacaktı?

''Öncelikle, beni yalnız bırakmak istemeyip bugün burada olduğunuz için teşekkürler, sevgili beraber büyüdüklerim.'''

Berkant elindeki tahta kalemiyle hepimizi işaret ettiğinde, Burak yattığı yerden alayla ona güldü. ''Hepimizi tehdit edip bizi buraya zorla getirttin.''

''Her neyse. Bu küçük bir ayrıntı,'' deyip tahtasına döndü Berkant.

Deniz huysuzca mırıldandı. ''Tatilimi Berkant'ın şuursuz fikirleriyle harcamak istemiyorum.''

''Ben de,'' diyerek ona katıldım.

Buraya, yani evimize, geleli dört gün olmuştu. Bizimkilerin hepsi tatile çıkmışken, bizim Londra'da olmamız asla kabul edilemezdi. Bu yüzden onlar yarıyıl tatiline çıkar çıkmaz biz de ikizimle beraber soluğu burada almıştık. Zaten okulu umursadığım yoktu. İki hafta derslere girmesem çok büyük kaybım olmazdı. Bu yüzden de hazırlık okumamızın avantajını kullanarak babamla anneme duygu sömürüsü yapmış, üzüntü ve stres yüzünden yemeden içmeden kesildiğimizi ve diğer şeyleri abartarak anlatmıştım. Kısacası bire bin katmıştım ve şimdi buradaydık. Hoş, buradan dönmeden önce babam ve annemden uzunca bir nutuk yiyeceğimizi biliyordum, ama önemli değildi.

Şu an, burada, Deniz'in kollarında olmak hepsine değerdi.

''Bana bakın!''

''Sana bakıyoruz zaten,'' dedi ikizim sinirle. Çiçeemle beraber baş başa plan yapmışlardı ve Berkant'ın yoğun ısrarları yüzünden bu planları şıp diye suya düşmüştü. ''Dingil ya. Yarım saattir senin ne yumurtlayacağını bekliyoruz.''

''Sevgilinle iki dakika geç fingirdeşsen ölmezsin buzdolabı!''

Enis Acar kolunun altında duran yastığı alıp ona fırlatırken ben çoktan gülmeye başlamıştım. Zaten ikizim Sırma'nın gönlünü çok zor almıştı, bir de böyle vakit geçiremeyince sinirleri tavandı.

Bir İçim Su| Yarı TextingTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon