#Bölüm 17#

19.3K 1.3K 265
                                    

Merhabalar!

Nasılsınız bakalım? Okulun ilk haftası nasıl geçti? Keyifler yerindedir umarım.

Yazarken çok keyif aldığım bir bölüm oldu ve umarım okurken siz de memnun olursunuz. Bir iki  bölüm sonra zaman geçişleri olacak. Onlar için de ayrıca heyecanlıyım. Bakalım, neler olacak? :)

Hepinize iyi okumalar diliyorum. Bu hikayenin bölümleri cuma günü yayınlanıyor arkadaşlar, unutmayalım lütfen.

Enis Acar'dan

Kendimi apartmandan dışarıya attığımda beynim zonkluyordu. Vücudumdan salgılanan adrenalini en uç noktalarıma kadar hissediyordum ve en önemlisi, hislerimi kontrol altına alamıyordum. Kendimi merdivenlere bıraktığımda ellerimi başımın arasına alıp ağrımı dindirmeye çalıştım. Parmak uçlarımla şakaklarıma masaj yaparken, ''Aptal kafam!''diye kendime söyleniyordum. ''Çek şimdi cezanı!''

İçimden kendime küfürler etmeye devam ederken çalan telefonumla buna ara verdim. Kotumun cebinden çıkardığım telefonuma baktığımda Ozan Deniz Eren arıyor...  yazısını görmemle hafifçe gülümsedim. Hiç zahmet etmeden dermanım ayağıma gelmişti. Daha fazla bekletmeden telefonu açtım.

''Deniz?''

''Enis Acar, nasılsın?''

Bir şey söylemek yerine derin bir iç çektim. Deniz, bir şeylerin iyi gitmediğini fark etmiş olacak ki, ''Anlaşıldı, biraz kahveye biraz da kafa dinlemelik bir yere ihtiyacın var,'' dedi. ''Evi hatırlıyor musun, yoksa konum atabilirim?''

''Hatırlıyorum. Beş dakikaya oradayım.''

''Görüşürüz.''

Telefonu kapatır kapatmaz ayaklandım. Evlerimiz birbirine oldukça yakındı. Bunu da geçenlerde okuldan eve beraber yürürken tesadüfen fark etmiştik. İyi ki de yakındı. Ozan Deniz burada olmasaydı şu an muhtemelen o merdivende oturmuş, kendime sövmeye devam ederdim. Ardından tüm sinirimi içime atıp eve çıkardım. Nilperi'yle birbirimize biraz surat asardık, sonra da yine ikimizden biri dayanamayıp konuşmayı başlatır ve mutlu son.

Tanıdık gri renkli apartmanın önüne geldiğimde hiç beklemeden zile bastım. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında içeri girdim ve merdivenleri hızlıca çıktım. Deniz'in oturduğu kata geldiğimde onu kapının eşiğinde beklerken buldum. Spor ayakkabılarımı çıkarttığım sırada kapının önü açıldı ve beraber içeriye doğru ilerledik. Salon olduğunu tahmin ettiğim odaya geçtiğimde Deniz, ''Rahatına bak. Kahveler hemen geliyor,'' deyip gözden kayboldu. O gittikten sonra hiç düşünmeden kendimi koltuklardan birine attım ve gözlerimi kapatıp kafamı geriye yasladım. Üzerimde öyle bir ağırlık vardı ki...

Yanımda hissettiğim ağırlıkla, gözlerimi açtım. Koltukta düzgünce oturur pozisyona geçtim ve uzatılan bardaklardan birini aldım. Daha rahat etmek amacıyla bir bacağımı diğer bacağımın altına aldım ve Deniz'e döndüm. O da aynı benim gibi oturdu ve gülümsedi.

''Dedikodu yapan kız arkadaşlar gibi hissetmem normal mi?'' diye sorduğunda ona güldüm. Haklıydı, Nilperi ve Sırma'da genelde böyle oturur ve birbirlerine hararetle bir şeyler anlatırlardı.

''Şimdi, seni dinleme zamanı. Kulaklarımı iyice açtım ve hazırım.''

Kahvemden bir yudum aldım. Sıcaklık boğazımdan aşağıya akarken, zihnimde Sırma'nın kahve içerken bayıldığım halleri canlandı. Soğuk kahve içmeye bayılırdı ve ne zaman soğuk kahve içse mutlaka pipet kullanırdı. Kahvesini bitirene kadar oturduğu yerden şekle şekle girer ve sürekli kahveleriyle poz verirdi. Hepimizin telefonunda da mutlaka Sırma'nın kahveleriyle olan fotoğrafları bulunurdu. Tabii, elma aşkını da unutmamak lazımdı...

Bir İçim Su| Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin