▪28▪ NAMGi

7K 619 787
                                    

10 Aralık, 2016

Lapa lapa kar yağıyordu.

Dünden beri yorulmadan yastık savaşı yapan gökyüzü, taze pamuklarını Seul'e düşürüyordu.

Soğuktu. Kırmızı burunlardan sıcak dumanlar çıkıyordu. Sevgililer el ele tutuşmuş, birbirlerinin aşkıyla ısınıyor; çocuklar, köşedeki parkta yapmayı bitirdikleri kardan adamın etrafında kartopu savaşı yapıyor; az önce geçen kırmızı bir arabadan daha erken olmasına rağmen tanıdık bir Noel şarkısı çalıyordu.

Royal Cafe'nin iç ısıtıcı varlığı, öğleden sonrayı sıcacık yapıyordu.

Camlı tahta kapıyı açıp içeri girdi Seokjin. Bedeninden neredeyse dumanlar çıkıyordu. Eldivenlerini çıkardı ve soğuktan sıcağa geçtiği için akmaya başlayan pembeleşmiş burnunu çekti.

"Dışarısı sanırım eksi 50 derece! Alt tarafı postaneye kadar gittim ama dondum, dondum!" Atkısını çıkarıp onardıkları eski portmantoya astığında, Jungkook'un kapıya bile bakmadan tezgahın arkasında telefonuyla ilgilendiğini gördü. İç çekip montunu da koydu. Gençler, diye düşündü, asla söz dinlemiyor.

"JK, ben sana demedim mi her kapı açıldığında, zili duyduğun zaman bakacaksın ve gelenleri karşılayacaksın diye. En azından kafanı kaldır."

"Hyung oyun oynuyorum, en önemli yerindeyim."

Masalara söyle bir göz attı Seokjin. En uçta üç kişi ders çalışıyordu, arkalarındaki masa boştu. Geçen ay temizlettikleri şömine yanıyor, önündeki minderlerde bir çift oturuyordu. Pencerenin önündeki masada bir anne ve iki çocuğu pasta yiyordu. Çocuklardan biri cama küçük ellerini dayamış ve yağan sakin karı, büyük gözlerle izliyordu.

Tezgaha geçerken ziller duyuldu. Gelen Namjoon'du. Girer girmez omuzlarına, montuna ve botlarına bulaşmış karları silkeledi. Seokjin onun kardan adam görüntüsüne gülümsemeden edemedi. Parktan geçerken oradaki çocuklara takılmış olmalı diye düşündü.

"Bir daha asla parktan geçmeyeceğim. Ah, beni her gördüklerinde oyunlarına katıyorlar. Hayır nasıl başarıyorlar anlamıyorum. Of, çok üşüdüm! Dur sen, ben o yerden bitme Beomgyu'yu yeneceğim. Kolum kadar boyu var ama kafama kartopu atabiliyor! Selam hayatım!"

Namjoon, sevgilisinin yanına geldi ve yanağını öptü. Seokjin bu öpücük için ellerinin onun göğsüne koydu hemen. Soğuk burnunu, sıcak yanağında hisseden Jin'in, bu serinlik hoşuna gitmişti.

"Jungkook abin geldi lan, kafanı kaldır da bir selam ver bari!" dedi Namjoon çatık kaşlarla, Seokjin'e gösterdiği tatlılığını bırakıp.

"Hyung dur, bu bölümü geçmeliyim!"

Seokjin, tezgahın önündeki tabureye oturan sevgilisine sıcak bir içecek hazırlamak için mutfağa geçti. Açılmalarının üzerinden iki ay, tadilatların üzerinden dört ay geçmişti. Hala ufak tefek işler gerekiyordu ama bunlar cafe açıkken yapabilecekleri şeylerdi.

Elinde bir fincan Flat White ile içeri girdiğinde sevgilisinin çizimlerini incelediğini gördü. Kahveyi tezgaha koyup Namjoon'un eğik kafasındaki sarı kül renkli saçlarından öptü ve okşadı. Elini çektiği sırada Namjoon onu yakalamış ve avucunun içini öpmüştü.

Kapı zili yine çaldı.

"Ben geldim." dedi Yoongi, kafasındaki bereyi çıkararak.

"Hyung hoş geldin!" Jungkook elindeki telefonu bir köşeye bırakıp gülümsedi.

"Cidden mi? Seokjin inanamıyorum ya! Öz abisinin yüzüne bile bakmadı, ama Yoongi hyungun sesini duyunca telefonu fırlattı. Bak bak gözlerine bak, ışıl ışıl parlıyor!"

Ex, Next? | NamjinWhere stories live. Discover now