16. Bölüm: ''Yaralı Zihinler''

1.6K 169 101
                                    

BURAYI GENİŞLETİN!

SINIR: 35 OY, 70 YORUM sınır geçilmeden bölüm gelmeyecek millet.

17. Bölümde sizi çok büyük bir sürpriz bekliyor, ben olsam sınırı hemeeen geçerdim (:
İyi okumalaaar!


16. YARALI ZİHİNLER

İçerisinde bulunduğum zaman dilimi, akrebin üzerinde parmak uçlarıyla yürüyordu. Saniyenin ibresini tuttuğum ellerim, parçalanıyordu.
Dünya nefes alıyor, verdiği her solukta beni toz gibi öteliyordu.

Dağılıyordum.

Kendi soluklarımla bile dağılıyorken, bir başkasının tutuşuyla asla bir arada kalamazdım. Bedenim, izmariti üzerine bastırılarak söndürülen közden farksızdı. Bana ait olan şeyler, beni eziyordu.

Düşüncelerim kafamın içerisini ablukaya almıştı, hislerim boğazımda düğümlenmişti ve bedenim karantina altında yatan virüs kapmış gibiydi.

Peki ya o, Tanay?

O bana ait bir parça bile değilken beni nasıl bu kadar fazla ezebiliyordu?
Benim hakkımda doğru dürüst bir şeyler bile bilmezken... Nasıl bu kadar güçsüz kalabilirdim?

Bunun bir izahı olmalıydı, olmalıydı ki ben kendimi daha fazla boğuluyormuş gibi hissetmemeliydim.

''Ne?'' dedim boş bulunarak.

Cesur bir itiraf yapmıştı bana göre. Çünkü, dilime kemik bağlayacaklarını bilsem böyle bir itirafı yapacak kadar cüretkar bir yaşantının içerisine kıvrılmamıştım.

Özgür büyümüştü. Bedenen değil ama zihnen özgür yetiştirilmişti.

''İzin ver.'' dedi sadece ve arabadan inerek kapıyı hızla kapattı. Onun ne yaptığını dikkatlice izlerken bu tavırlarına anlam vermeye çalışıyordum.

Benim tarafıma geldiğinde kapımı açıp kolumdan tuttu ve benim itiraz etmeme izin vermeden peşinden sürükledi.

''Ne...'' dedim şaşkınlıkla. ''Ne yapıyorsun?''
O... Benimle beraber kafayı mı yemişti?

İkimizin bedeni, yerle gök arasında sıkışıp kalmış solukken, biz birbirimizi yuttuk.

''Bilmiyorum.'' dedi omuz silkerek. ''Beni affedene kadar, seninle burada dans edebilirim.''
''Tanay,'' diye mırıldandım. ''Üşüyorum. Eve gitmem gerek.''

Ona o kadar fazla kapılmıştım ki evimin kapısını kapatıp, kapatmadığımı bile hatırlamıyordum.

Bu adam... Aklımın yerinde yeller estiriyordu.

''Tanay!'' diye konuştum inatla. ''Tamam, seni affediyorum. Beni eve bırak!''

Durdu. Bakışlarında ben kazandım dercesine bir parıltı, gökteki yıldızlar kadar parıldarken dudakları istediğini almanın memnuniyetiyle kıvrıldı.

''Duymadım?'' dedi kaşlarını kaldırıp yüzüne muzip bir ifade takınırken. ''Tekrar etsene.''
Bedenini tamamen bana döndü, bir adım atarak aramızdaki üç, belki de beş adımlık mesafeden bir adım çaldığında omuzlarımı düşürdüm.

''Özrünü...'' kafasını dikleştirdi. ''Duymuyorum!'' diye hafifçe sesini yükselttiğinde büyük bir adım atarak onun bedenine yaklaştım.

Zaman SancısıWhere stories live. Discover now