4. Bölüm: ''Güçsüzlük Sarsıntıları''

2.3K 234 276
                                    

Burayı genişletin!

Eğlenerek yazdığım bir bölümdü umarım siz de seversiniz.   

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
İyi okumalaaar...

4. Güçsüzlük Sarsıntıları

Güneş, Ay'ı ışığından esirgemiş geceyi gökyüzünden kovmuştu. Kasım ayının son günlerinin bulutlu havası boğuk bir aydınlık yaratırken dışarıdaki rüzgarın uğultusu, evimizin içine kadar geliyordu. Gökyüzünün donuk maskesi içimdeki kasvetli havayı ikiye katlarken her şeyin iyi olacağına dair içimde büyüttüğüm umudu sulamak için derin bir nefes aldım.

Köklerinden kopacakmış kadar yan yatan ağaçların dökülmüş yaprakları, ağacı kupkuru gösterirken gökyüzünde uçan kuşlar bile havanın öfkesinden kaçmıştı.

Babamın evde olmamasından faydalanarak kendimi kasmadan evden çıkabilirdim. Eğer evde olsaydı bu havaya karşılık beni, dershaneme bırakmak için ısrar edecekti.

Siyah düz bir tayt ve bir sweatshirt giyerek saçlarımı taradım. Pointlerimi sırt çantama koyup içine de ince uzun kollu bir kazak koydum.
Kırmızı montumu dolabımdan çıkarıp üzerime giydiğimde telefonumu cebime atarak odamdan sessizce çıkmıştım.
Evin kapısını açıp beklemeden kendimi dışarı attığımda asker botlarını andıran iki yıl önce aldığım deri bağcıklı botlarımı giyip asansöre bindim.

Dolmuş parasını çantamın ön gözündeki bozukluklardan ayarlayıp çantamı sırtıma astığımda asansör zemin kata ulaşmıştı.

İçimden bir ses bir gün fena yakalanacağımı söylüyor olsa da tek dileğim, yakalandığım zamanın yarışma günü olmasıydı. O da aileme Ulusal Bale Yarışmasının seyirci biletlerini verdiğimde olmasını istiyordum.

Caddeye indiğimde gelen ilk dolmuşa bindiğimde cebimdeki parmaklarıma oynadığım bozuk paraları şoföre uzattım. Para tam olduğu için üstünü almadan arkadaki boş koltuğa doğru ilerleyip bindim.

Pencereden dışarıya bakarken, yanımdan geçip giden tek şey yol değil, zamandıda. İçerinin sıcaklığıyla buğu yapmış pencereyi biraz daha silip dışarıyı izlerken ineceğim yere yaklaşmamla toparlandım.

''İnebilir miyim?'' diye mırıldanmamla şoför kenara çektiğinde kapıyı açtı. Sol ayağımı yere basıp yavaşça indiğimde önüne geldiğim bale kursuma gülümseyerek baktım.

Çantamdaki pointlerimin varlığını hissediyor, rahatsızlığımı bile bile bu kapıya korkmaksızın geliyordum.

Bu ise başaracağıma dair olan inancımı katlıyordu.

Kurs merkezine girerek danışmanda duran, benimle ilgilenen kadına gülümsediğimde bana aynı şekilde karşılık verdi.
Aklıma gelen para mevzusuyla danışman masasının yanındaki koridora saptığımda dümdüz ilerledim. Bu koridorda üç tane kapı vardı bir kapının üzerinde büyük harflerle tuvalet yazıyordu, büyük ihtimalle tek kişilik olduğu için kadın erkek diye ayırmamışlardı. İkinci kapının üzerinde ise yine büyük harflerle revir yazıyordu.

Diğer kapı ise Tamer hocanın odasına aitti.

Kapıyı tıklatarak içeriden bir haber beklemeden kolu indirdim ve odanın içerisinde girdim. Tanay babasının koltuğuna oturmuş bilgisayardan bir şey yapıyorken kapının açılmasıyla kafasını bana çevirdi.

Zaman SancısıWhere stories live. Discover now