1.1

1.1K 68 78
                                    

Uyandığımda içerideki sıcak hava tanıdık gelen koku beni mest etmişti. Bacaklarımın bir yere yapıştığını hissediyordum. Sonunda gözümü açabilmiştim fakat tekrar kapattım. Soktuğumun güneşi tam gözüme vuruyordu. Elimi gözüme siper ederek gözümü tekrar açtığımda bana dönük üzerinde sadece dün geceden kalma beyaz gömleği olan Percy vardı. Siyah uzun saçları alnına dökülüyor ve salyaları akıyordu. Ona gülümsemeden edemedim. Gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Açıj düğmelerinden göğüs kaslarını görebiliyordum ve nefesim kesilmedi diyemezdim.

İçerisi oksijensiz kalmıştı. Araba çalışmıyordu bu yüzden camları açanazdım. Üzerimdeki Percy'nin ceketine sarılarak olabildiğince sessiz bir şekilde dışarı çıktım. Gün yeni doğuyordu ve hava aşırı derecede serindi. Neredeyse ekime girecektik havalar zaten soğumaya başlamıştı. Telefonuma gelen bildirim sesiyle merakla mesaja baktım. Bilinmeyendendi. Onun ve Percy'nin bildirimlerinin sesini değiştirmiştim. Percy'den iki gün öncesine kaat bildirim gelmiyordu ama sanırım dünden ve bugünden sonra gelecekti. Gülümseyip mesajları okudum. Bir de babamdan 12 cevapsız arama vardı. Bildirimi yukarı kaydırdım. Şimdi babamı aramanın sırası değildi. Yarım saat bana hangi cehennemde olduğumu soracaktı.

Bir önceki bölümün diyalogları

Bilinmeyen her kim ise iki gündür sapıtmıştı. Telefonumu kapattım. Percy yanıma geliyordu. Dün ona bilinmeyen olayını anlatamamıştım fakat bu, bugün anlatamayacağım anlamına gelmiyordu. Percy ile günaydınlaştıktan sonra ikimizde aynı anda dudaklarımızı ıslattık. Yeni uyanmıştık. Açtık ve susuzduk. Tanrının unuttuğu bir yerdeydik. "Seni uyandırdığım için özür dilerim."

Percy gülümsedi. "Ah, hiç önemli değil."

"Üşüdüysen ceketini verebilirim." Açık olan düğmelerinin sayısı dörtten bire inmişti.

"Sende kalsın. Malum, sen daha çok üşürsün." Gözlerim üzerimde gezindi. Dün geceden kalma elbisem vardı ve Percy bunu söyleyene kadar bacaklarımın üşüdüğünü fark etmemiştim.

"Ah, teşekkür ederim."

"Daha fazla oyalanmadan kahvaltı etmeliyiz. Aksi takdirde ikimizde şuracıkta açlıktan öleceğiz." Percy'nin dediğine güldüm.

"Haklısın." Hızlıca arabaya bindik ikimizde. Percy anayola çıktı hılzıca. Kıyafetlerimizi değiştirmemiz gerekiyordu bu yüzden eve gitmemiz gerekecekti. Eğer ben eve gidersem beraber kahvaltı edemezdik bu yüzden kıyafet satan bir yerde durma kararı aldık.

Ben ayakkabı, siyah tayt ve sweat alırken Percy ayakkabı, eşofman ve sweat aldı. İkimizde aynı sweati beğenip almıştık. Bu yüzden dışarıdan sevgili gibi görünüyorduk. İkimizde bu durumdan şikayetçi değildik. Bir kahvaltıcıya girdik kahvaltı için. Karşılıklı oturmuş garsonun gelmesini bekliyorduk.

Garson geldiğinde Percy bir yığın sipariş verdi. Ona şaşkınca baktığımda ise bana "Açsın sanıyordum." dedi. Evet açtım ama bu söylediklerini üç kişi olsak dahi bitiremezdik.

Söylediklerimiz geldiğinde Percy bir süpürge misali masadakileri bitirirken ben yavaş yavaş yiyordum. Beş dakikanın ardından masada bir ekmek dahi kalmamıştı. Percy geriye yaslanıp karnını okşadı. "Sanırım ben hala açım."

"Hala aç mısın? Ben bu söylediklerini üç kişi olsak dahi bitiremeyiz derken sen hepsini yiyip bir de hala açım mı diyorsun? Pes sana Percy. Annene acıyorum seni nasıl besliyor?" Percy sırıttı.

"Annemle yaşamıyorum. Babam sağ olsun neredeyse her gün pizza yiyorum."

"Ve de sporcusun." Omuz silkti.

Percy ile hesap ödeme kavgasına girdiğimizde beni belimden iterek öne geçti. "En çok ben yedim. Yani ben ödüyorum." Nakit ödemişti. Para üstünü vermeden çıktı. Bende peşinden gidiyordum.

"Sana inanamıyorum." Telefonumun çalmasıyla ona bakmayı kesip sweatimin cebinden telefonumu çıkarttım. "Efendim anne?"

"Nerdesin Annabeth? Baban Percy denen bir çocuğun evinde olduğunu söyledi."

"Lanet olsun, hayır anne. Şu an Times Meydanı'nın ordayım."

"Seni alması için Kevin'ı yolluyorum."

"Anne, Kevin ile falan gitmeyeceğim. Beni rahat bırakın." Annemin suratına kapattığımda bunu neden yaptığımı düşünmeden edemedim. Percy ile bir şey yapacağımız kesin değildi.

"Kevin kim?"

"Annemin şöförü. Ama genellikle ben kullanıyorum onu. Yani benim şöförüm de denebilir."

"Anladım. Babam benim için birini tutmadı. Bana araba verip duruyor."

"Benimki de veriyor fakat yine de beni şöföre aldırıyor. Anlamış değilim. Garajda boş boş duran bir Porsche Cayman'ım var."

"Kim Porsche'sini kullanmaz ki?" Omuz silktim. Önümüzde duran siyah Mercedes'e baktım.

"Siktiğimin pezevengi." Kevin camı açtı.

"Biner misiniz arabaya?" Bu daha çok soru değilde emir gibiydi.

"Hayır."

"Annabeth bin şu arabaya!"

"Sen ne zamandan beridir bana bağırabiliyorsun?"

"Athena emir verdiğinden beri."

"Tasman nerede göremedim?"

"Biner misin? Aksi takdirde seni zorla bildireceğim."

"O hiçbir yere gitmiyor." Percy beni arkasınına aldı. Bu iş gittikçe ciddileşiyordu. Kevin kemerini açtığı sırada Percy Kevin'a doğru yürüdü. Kevin dışarı adım atmıştı ki Percy Kevin'ın başını tutup arabanın kapısına sert bir şekilde vurmuştu. Öyle sert vurmuştu ki hem arabanın alarmı çalışıyor hem de Kevin'ın kaşı kanıyordu. İkisine korkuyla baktım. Az sonra çok büyük bir kavga çıkacaktı. Percy'nin bileğini tuttum. Kevin'ın bacak arasına bir tekme geçirdim ve Percy ile arabaların ortasına atladık. Bize korna çalıyorlardı. Elimle durmalarını işaret ediyordum. Percy arkasına döndü. "Sakın itiraz edeyim deme." Aniden durdu. Bacaklarım yerden havalanırken küçük bir çığlık koptu ağzımdan. Percy hızla duvarları tırmanıyordu. "Bizi buraya kadar takip etmemiştir değil mi?"

"Takip eder." Karşıdaki duvardan gördüğüm elle Percy'nin yakasına yapıştım. "Öp beni."

"Ne?"

"Toplum içinde öpüşen çiftler insanları rahatsız eder." Sokak arasındaydık. Ve burası öyle sıradan öpüşmelere uygun bir yer değildi. Saliseler sonra Percy'nin kucağındaydım ve ateşli bir şekilde öpüşüyorduk. Parmaklarım Percy'nin ensesindeki küçük saç tutamlarını kavramıştı bile. Elleri kalçalarımda gezinirken başım zevkten geriye doğru gitti. Başım soğuk duvardaydı. "Ah, Tanrım."

Percy gülümseyerek bana bakıyordu. Beni yere indirmişti. Göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırdım. "Az önce olanlardan kimseye bahsetme."
Sweatimin kapüşonunu kafama geçirdim ve ellerimi sweatimin cebine soktum. 

"Ailen ile tartıştığına göre gidebileceğin bir yer yok değil mi?"

"Bu seni ilgilendirmez Jackson."

"Ah, sanırım geceyi evimde geçireceğin için ilgilendiriyor Chase."

percabeth texting (tamamlandı)Where stories live. Discover now