33; orchid

3.2K 352 55
                                    




zayn - dusk till dawn ft. sia

Eğer bu dünyada her şeyden çok sevdiğin birisi olursa, inan bana onu kaybedeceksin.

Ben onu kaybedecektim.

Taş merdivenleri indiğimde odak alanıma uçsuz bucaksız o okyanus girmişti. Hava yavaş yavaş kararmaya yüz tuttuğu için etrafta pek insan yoktu.

Daha önce onunla birlikte yürüdüğüm ve ışıklarla kaplı olan o ağaçlarla sarılı kaldırımı yalnız başıma yürüdüm. O sahildeki kumlara tek başıma ayak bastım ve üzerinde ışık saçan çiçekler olan o okyanusa tek başıma girdim.

Ayakkabılarımı ve sırt çantamı kumların oraya bırakarak suya doğru ilerlemeye başlamıştım.

Hava gittikçe kararıyordu. Gökyüzünde yıldızlar henüz yoktu. Buraya ilk kez yıldızsız bir gökyüzünün altında gelmiştim.

Su seviyesi dizlerime kadar geldiğinde bakışlarımı etrafta gezdirdim. Suyun yüzeyinde beyaz çiçeklerin içindeki ışıklar yanmıştı ve etrafa belli belirsiz bir ışık yayıyordu.

Zorla da olsa suyun içinde ilerlemeye devam ettim. Bakışlarıma ileride bir şeyler çarpmıştı ve ben bunun o olduğuna adım kadar emindim.

Su seviyesi karnıma kadar geldi. Daha Nisan ayında olduğumuz için su soğuktu. Bedenimi dondurmuştu. Ama durmadım. Daha da ileriye gittim

Taehyung ileride, suyun derinleştiği o yerde öylece uzanıyordu. Suyun yüzeyinde sönmüş bir balon gibi uzanmış, yavaş yavaş kararak gökyüzünü izliyordu. Onu burada bulabileceğimi biliyordum.

Su seviyesi omuzlarıma kadar geldiğinde sadece birkaç adımlık ileride olan ona baktım. Tümüyle ıslanmış bir şekilde öylece suyun yüzeyindeydi ve hafif dalgalarla beraber sallanıyordu bedeni.

"Taehyung," diye fısıldadım. Beni duymadı. Beni neden duymadı ki?

"Taehyung," diye tekrardan fısıldadım ve öne doğru bir adım attım. Bu adımım boşluğa denk gelmiş ve suyun dibine doğru çekilmiştim. Dedim ya zaten, suyun derinleştiği, dipsizleştiği o yerdeydi.

Ani olduğu için nefesimi tutamadım ve tuzlu suyu yuttum. Buna rağmen çırpınmayı keserek bir süre suyun beni aşağı çekmesine izin verdim. Daha sonra kendimi kontrol etmeyi başardığımda kendimi yukarıya çekmeye başladım. Suyun yüzeyine çıkrığımda nefes nefese kalmıştım.

"Taehyung!" diye bağırdım endişeyle.

Yüzerek onun yanına gittim ve kolundan tuttum. Buz gibiydi. Her tarafı buz gibiydi.

"Taehyung?" Tekrardan ismini söyleyerek omuzlarından tuttum ve onu kendime çekeren ayaklarımın yere deyebileceği yere sürüklemeye başladım. Ayaklarımın sağlam bir yere dokunduğunu fark ettiğimde hâlâ suyun yüzeyinde uzanıp gökyüzünü izleyen soğumuş bu bedeni sarsmaya başladım.

"Taehyung.." diye fısıldadım tükenmişçesine.

"Bir şey soracağım." diyerek sonunda morarmış dudaklarını araladı Taehyung.

Hiçbir şey söylemedi. Hiçbir şey. Ben onun sorusunu beklerken o, dakikalarca sessiz kaldı.

Sonra ayaklarını yere basmasını sağlayarak uzandığı yerden doğruldu. Ama doğrulur doğrulmaz sendeleyerek suya geri düşmüştü. Zaman kaybetmeden suyun altına girerek onu koltuk altlarından tuttum ve ikimizide yukarıya çektim.

Suyun yüzeyine çıktığımızda Taehyung bana tutunuyordu. Düzene sokmaya çalıştığı nefesleriyle cebelleşiyorken ıslanmış ve uçların sular damlayan saçlarına ellerimi götürdüm ve onları gözlerinin önünden çektim. Taehyung'un omuzlarımdaki elleri sıkılaştı ve bana daha da yaklaştı.

"Neden," diye zor duyulan kısık bir sesle fısıldadı. "Neden ölecek gibi acı çekiyorum?"

"Taehyung," Yüzünü avuçlarım arasına alarak okşamaya başladım. Soğuktu. Buz gibi.

"Ay," diye titreyen bir sesle konuştu. Omzularımdaki elleri bileklerime kaydı ve onları sıkıca tuttu. "Ben ölecek gibi.." diye aynı titreyen sesiyle konuştu ama devamını getiremedi.

Gözyaşları yanağına damladığında parmak uçlarıma düşen damlalar soğuk suyun içinde olmamıza rağmen bütün zerrelerimi yaktı.

"Sorun değil," diye fısıldadım ve kafasını kendi omuzuma yatırdım. Taehyung yüzünü omuzumla boynumun birleştiği o noktaya gömerek ağlamaya başlamıştı.

"Ağlayabilirsin."

Yanağındaki ellerim saçlarına kaydı ve yavaşça saçlarını okşamaya başladım. Taehyung kollarını belime sararak bana sıkıca sarıldı ve daha da şiddetli ağlamaya başladı.

"Ben onu çok sevmiştim. Gerçekten çok sevmiştim. Ama neden bilmiyorum.." Hıçkırdı. "Ağlayamam."

"Önemli değil," diyerek ıslak saçlarını bir anne edasıyla patpatladım. "İstediğin kadar ağlayabilirsin. Çok bile dayandın. Daha önce gelemediğim için üzgünüm."

Hiçbir şey söylemeden hıçkırarak ağlamaya devam etti.

"Seninle çok daha önceden karşılaşamadığımız için üzgünüm. Bütün o acıları tek başına üstlenmek zorunda kaldığın için üzgünüm. Çok üzgünüm."

O gün, okyanusun ortasında sadece ikimiz vardık. Ama sanki o an, dünyada sadece ikimiz varmışız gibi hissetmiştim.

Kollarımda ağlayan bu paramparça oğlan çocuğunun bu kadar hassas oluşu ve acılarını bu kadar ustaca saklaması, ama her şeye rağmen şu an kollarımda hıçkırarak ağlaması içimi burkmuştu. Gardını indirecek bütün bu acılardan nefret ediyordum.

Sen bile olsan Taehyung, ağlayabilirdin.

Kim Taehyung bile olsan, senin de ölecekmiş gibi acıtan acıların vardı.

Ben kendimle ve kendi sorunlarımla o kadar ilgilenmiştim ki, onun nasıl hissettiğini, ne denli acı çektiğini fark edememiştim bile.

Yanında yürüdüğüm bütün o zamanlar için, seni kurtarmak isterdim.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
all bright wonders like taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin