5; violet

5.6K 521 158
                                    


🎶priscilla ahn - rain.

Dünyada her kırk saniyede bir kişi intihar sonucu hayattını sonlandırıyor.

Çoğu etken ise başkalarının üzerindeki etkisi daha ağır basıyor. İntihar edenlerin çoğu kendi isteğiyle değil, başkalarının sözleriyle, bakışlarıyla buna kalkışıyor. Peki o zaman buna intihar diyemeyiz. Çünkü bu bir intihar değildir.

Bu bir cinayettir.

Elleri kana bulaşmadan kolayca birisini öldürmenin en güvenli yoludur.

Parmaklarım arasında tuttuğum sıcak kahvemden küçük bir yudum aldım ve okulun çıkışına doğru ilerledim. Kulaklığım her zaman olduğu gibi kulağımdaydı ve son ses müzik dinliyordum.

Şarkı dinlemeyi pek sevmezdim fakat insanların benim hakkımda "sorunlu." gibi şeyleri söylemesi artık canımı sıkıyordu.

Eğer onları duymazsam hakkımda hiçbir şey söylememiş olurlardı.

Bütün sesler yok olurdu, bütün kötü sözler, sevimsiz cümleler ve kalp kırıcı ses tonları. Eğer ben hiçbirini duymazsam hepsi yok olmak zorundaydı.

Bu yüzden onları hiç duymamaya çalışırdım.

Okulun bahçesinden çıktığımda bakışlarım ilerideki otobüs durağının orada bekleyen kahverengi saçlara sahip onu gördü.

Arkadaşlarıyla bir şeyler konuşuyordu. Solgun dudakları bir cümle söylüyor, diliyle alt dudağını ıslatıyor ve tekrardan konuşmaya devam ediyordu. Birkaç saniye duraksıyor, bakışlarını etrafta gezdiriyor ve tek bir laf söyleyerek derin bir nefes alıyordu.

Sesini hiç duymadığımı fark ettim; ne zaman onu görsem kulaklığım kulağımda olurdu.

Sesini asla duymamıştım. Konuşma şeklini, hangi kelimeleri hangi sıklıkla kullanıyor hiç bilmiyordum. Sinirlenince sesindeki sert tını kalp kıracak cinsten mi, peki ya gülümserken nasıl konuşurdu? Ya şakalaşırken? Kahkaha atarken sesi ne kadar gür çıkardı mesela? Ağladığında sesi titrer miydi acaba? Yoksa hiç konuşmaz mıydı?

Bunların hiçbirini bilmediğimi fark ettim. Ama tuhaf bir şekilde bilmek istediğimi fark ettim.

En çokta gülümsediğini görmek istiyordum; zira onu hiç gülümserken görmemiştim.

Üzerindeki kırmızı kapüşonlusunu kafasına geçirmiş, omuzundan astığı çantasının fermuarıyla oyalanırken Hoseok'la bir şeyler konuşuyordu. Sohbete sırtını çizdiğim Jin'de dahil olunca, okulun girişinin önünde öylece durup onu izlediğimi fark ettim. Yanımdan geçenlerin garip bakışları tenimi delip geçiyordu.

Sonra bir şeyler oldu; Hoseok bana dönerek gülümserken eliyle yanına gitmemi işaret etti. Onun bakışları gözlerimi buldu, ifadesiz suratı bir mızrak gibi zihnime saplandı ve kanımla kendi portresini çizmeye başladı.

Ağır adımlarla onlara doğru ilerledim. Kulaklıklarım hâlâ kulağımdaydı. Yanlarına vardığımda mavi saçlı birisinin gülümseyerek bana bir şeyler söylediğini kımıldadığı dudaklarından anladım; gülümserken gözleri yok oluyordu ve karşısındakini de gülümsemeye zorlayan bir sıcaklığı vardı.

Bana ne söylediğini duymadım.

Boş bakışlarla mavi saçlı çocuğun yüzünü incelerken Hoseok kulaklıklarımı kulağımdan tek hamlede çıkardı ve dünyanın bütün sesleri zihnime doluşmaya başladı; korna çalan arabalar, yüksek sesle kahkaha atan gruplar ve ayağımın tam ucundaki medinin mırıldanma sesleri.

all bright wonders like taehyungOnde as histórias ganham vida. Descobre agora