18; mars

4.1K 396 121
                                    




Halsey - him & i.



"Ay,"

Hei'nin bağıran sesiyle bakışlarımı ona taraf çevirerek, yürüdüğüm koridorda duraksadım. Saçlarını iki tarafından örerek, koyu pembeye boyayan Hei birkaç adımda yanıma varmıştı. Bu ayın rengi koyu pembeydi demek ki.

Üzerindeki mavi kareli eteğinin boyunu düzelterek gülümsedi. "Bu haftaki magazin dergisini tamamladım. Biraz geç oldu ama Sera'nın ve senin fikirlerinden ilham alarak baştan başladım."

Hei ellerini birbirine çırparak bağırdığında omuzumu yanımdaki duvara yaslayarak onu dinlemeye başladım. Konu magazin dergisi olunca onun anlatacakları bir öğlen teneffüsüme bedel oluyordu. Kollarımı göğüsümde birleştirerek büyük bir sabrla onu dinlemeye başlarken, hiç zaman kaybetmemiş Kore'nin tarihini anlatır gibi uzun uzun anlatmaya başlamıştı.

"Şimdi ben, Yunan Tanrılarından aldığım bütün röportajları evde taslak olarak saklamaya karar verdim. Arada ergen dürtülerim beni dürterse açıp okurum o ayrı mesele ama şu an okulun tanımadığı Yunan Tanrılarına yönelmeye karar verdim."

Bakışlarım bir süre sonra onun parlayan gözlerinden koridora kaydı, benimle göz göze gelenler bakışlarını kaçırarak kendi işlerine devam ediyorlardı. Cidden. Hollywood'un en korkunç film karakteri miydim ki ben?

"Mesele Kim Seok Jin!" Hei hayranlıkla bağırdı. "Tanrım! Onu şimdiye kadar nasıl fark etmemişim ben? Bir önceki hayatımda kör olmalıydım."

Kim Seok Jin.

Çıplak sırtını çizdiğim o çocuk. Yaralarını daha önce nasıl fark etmemişim ben? Bir önceki hayatımda kör olmalıydım.

"Keşfedilmemiş bir ada gibi." Güldü. "Ve onu ben buldum."

"Ne mutlu sana," Ağzımda bir şeyler geveleyerek ona karşılık verdiğimde Hei çoktan konuşmasına devem etmişti bile.

Pencereden koridora sızan güneş ışığının yansıdığı zemine baktım. Zemine bir çizgi olarak düşen güneş ışığının üzerinden bir sürü ayakkabı geçiyordu. Beyaz, siyah, sarı, mavi. Bir sürü ayakkabı aydınlığı ezip gidiyordu. Bir sürü insan güneşi görmüyordu.

Güneşi nasıl görmezdiniz ki?

Nasıl?

"Son sınıfmış ve en sevdiği renk pembeymiş. Benim de en sevdiğim renk pembe!" Hei'nin boğuk gelen sesini duyuyordum. "Röportaj adıyla resmen çocuğa yürüdüm."

Zemine yansıyan güneş ışığını ezmeden onun üzerinden geçen ayakkabıları gördüğümde bakışlarım duraksayan kırmızı ayakkabıların sahibine doğru döndü.

Pencereden sızan güneşin kızılı ışınlarının altında, aydınlığı ezmeden durmuştu. Sanki güneş bir tek ona aitti. Sanki bütün aydınlıklar onundu.

Sanki o, aydınlık bir mucizeydi.

Taehyung'la göz göze geldiğimizde kafasıyla beni selamladı ve yürümeye devam etti. Dudaklarının altında bir şarkı mırıldanıyordu, sessiz harflerle, güzel bir melodiyle.

Şarkısını duymuştum.

Beni tesadüfen bile görse, her defasından bana selam veren bu çocuk, tuhaftı. Sadece kibarlığından mıydı bu selamlaşma? Yoksa arkadaşının arkadaşı olduğum için miydi?

"Hei," diye bakışlarımı onun giderek benden uzaklaşan sırtından çekip hâlâ konuşan arkadaşıma çevirdim. "Söz veriyorum, daha sonra evindeki hentai mangalarına kadar dinleyeceğim ama şu an gitmeliyim."

all bright wonders like taehyungWhere stories live. Discover now