8; sun

4.7K 483 25
                                    


🎶laughing on the outside - bernadette carrol.

Kirpik uçlarına tutunan kanla beraber ana rahminden düştüğün an attığın çığlık siyah mürekkebin ucuyla yazılmıştır ruhuna; Ruhundaki çığlıklar arttıkça seni siyaha boyardı.

Siyaha boyanmış ruhun insanlar tarafından fark edildiğinde, karalanarak kırılırsın. Lakin ruh kemiği olmamasına rağmen kırılan tek gerçekti.

Ve kırılan gerçek, yalanı içeri sızdırırdı.

Metronun camından kendi yansımama bakıyordum; küt kesimli kısa saçlar, eskimiş okul üniforması, kocaman siyah bir çanta ve boş bakan gözler.

Sadece bunlardan ibaret olduğumu görüyordum. Sadece bu kadar, olduğumu hissediyordum. Daha fazla değildim.

Daha fazlası olamazdım.

Herkesin gördüğü kadardım; ve eğer teraziye fazla gelirsem katlederlerdi. Fazlalıklarımı şimdiye kadar binlerce kez öldürdükleri görmüştüm. Bu yüzden hiç kimseye fazlalıklarımı görmesine izin vermezdim; hayallerimi, umutlarımı, düşüncelerimi ve duygularımı. Hepsini saklardım.

Çünkü insan dünyadan sakladığı kadar kendi içinde var olabilirdi.

Kulaklıklarımdaki gür şarkıyla dünyanın sesini kısıp kendi yansımamı izlemeye devam ettim.

Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu; ölü yansımamın yanına bir güneş doğdu.

Karanlığımı aydınlatan fenerin sahibi kendi ışığını yakmış gibi bir hüzünün içindeydi yine.

Hep hüzünlüydü.

Bakışlarındaki, bileklerindeki, ve kaküllerindeki hüznü hiç çözemiyordum. Arkamı döndüğümde metronun rahatsız koltuklarının birinde oturmuş uyukladığını gördüm. Bedeni yorgun düşmüştü anlaşılan.

Hep yorgundu.

Onu gördüğümde uykusuzluktan dolayı gözleri hep çökük olurdu. Beyazlarında kızarıklıklar ve suratında düşkünlük yer edinirdi.

Kafasını metrobüs direğine yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Kulaklarına beyaz kulaklıklarını takıyordu fakat kafasını yana eğdiği için sol kulaklığı kulağından düşmüş, omuzundan aşağı sarkıyordu. Derin bir uykuda olmalıydı.

Böyle güzel uyurken gitmesi gereken yere vardığında onu kim, nasıl uyandıracaktı ki?

Metrobüsün bir sonraki durak için anons yaptığını anladığımda -zira kulaklığımdaki şarkı yüzünden tam duyamamıştım- kızın sesini hiç sevmediğimi hatırladım. Taehyung'da sevmiyor olmalıydı. Yoksa niye kulaklığını taksın ki?

Birkaç adımda hiç düşünmeden onun yanına gittim ve etrafımda beni yine hep karşılaştığım o önyargılarla süzen insanları umursamadan omuzundan asılan kulaklığın tekini aldım ve kulağına geri taktım.

Tam da o an kapattığı göz kapakları araladı.

Nutkum tutulduğu ve ne yapacağımı bilemediğim için parmaklarım kulağına taktığım kulaklığın tekinde öylece asılı kaldı. Uyumuyordu sadece gözlerini dinlediriyordu sanırım. Çünkü elim kulağıyla temas eder etmez gözlerini açmıştı.

Taehyung pozisyonumuzu anlamamış gibi kaşlarını çatarak bana bakmaya başladığında yanağıyla temas eden bileğimin cayır cayır yandığını hissettim.

Bakışlarım gözlerinde gezindi. Gözleri sulu olmalıydı çünkü onunla ne zaman göz göze gelsek, gözlerinin dolu dolu olduğunu görüyordum. Ya hüznü ağır basıyordu, ya da gözleri doğuştan suluydu. İçten içe ikinci ihtimalin olmasını diledim.

Nasıl bir hüzün gözleri kapalıyken bile kirpiklerini ıslatabilirdi?

Kirpiklerini saymak istemiştim.

Islakken nasıl sayılabilirdi ki kirpikler? Ama ben saymak istemiştim işte.

Zihnime astığım tablonun yanına birkaç tane daha kirpiklerinin yer aldığı tablosunu ilave ettim. Sonra zihnimin ve düşüncelerimin sadece onun zerreleri altında kaldığımı fark ettim. Ama eşzamanlı olarak fark ettiğim bir şey daha vardı. Tam da o an güneş içime doğmuştu sanki.

O bakışlar artık bir tablodan daha fazlasıydı.

O bakışlar artık bir tablodan daha fazlasıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
all bright wonders like taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin