Tokalaştık. Leyla'ya döndü Enes Bey.

EN: Leyla Hanım Kızım. Senin de bizimle olmanı isterim o yemekte.

E: Merak etmeyin. Olacak.

Leyla gülümsedi "Evet!" der gibi kafasını sallayarak. Enes Bey'in keyfine diyecek yoktu.

EN: İrmik helvamı da unutmayın ona göre.

Enes Bey'i yolladıktan sonra, biz de fabrikaya gitmek için ayrıldık holdingden. Benim arabamdaydık. Ve sadece ikimiz vardık. Dikkatimi yola vermek zorunda olduğum için, arada küçük bakışlar atabiliyordum Leyla'ya.

E: Yarın da birlikte çıkarız şirketten. Nasılsa akşam biz de olacağız.

L: Aslında ben...

Haydi Leyla, sakın itiraz etme. Lütfen!

L: Biraz erken gitsem iyi olur. Melek Anne'ye yardım etsem?

Şaşırdım bir an. Doğru mu duymuştum? Eve erken gidecek, misafirlerimiz için hazırlık yapacak. Evin hanımı gibi... Evimin kadını gibi... Gülerek döndüm ona.

E: Olur. Nasıl istersen.

L: Ha bir de, diyorum ki masayı bahçeye kursak. Enes Bey, açık havada yemek yemeyi sever. Hani arka bahçenizde, gül dallarının arasında bir boşluk var ya. Oraya... Güzel bir masa... Nasıl olur?

E: Harika olur!

L: Tabi bir de şarkılar var. Yemekte sohbet ederken bir şeyler içersiniz. Bu sırada da müzik olmalı. Türk Sanat Müziği... Mümkünse Müzeyyen Senar...

Hayranlıkla dinliyordum onu.

E: Hallederiz.

L: Unutmadan. Enes Bey rakıdan başka bir şey içmez.

E: Biz de rakı içeriz.

L: Sağlam içer ama!

E: Olsun.

Alaycı bir ifadeyle gülümsedi.

L: Dayanabilecek misiniz?

E: Ne demek bu şimdi?

L: Sarhoş olmayın diyorum. Geçen gün ki gibi...

Sonra taklidimi yapmaya başladı. Sarhoş gibi konuşarak...

L: Ba-na... Sarhoş muamelesi yap-ma!

Öyle tatlı olmuştu ki. Yaramaz bir kız çocuğu gibi. İçim gitmişti o haline. Cesaret edebilsem bir makas alırdım yanağından. Sıcacık gülümsedim.

E: Her zaman o kadar dayanıksız değilimdir, merak etme. O gün, kafam takıntılıydı biraz. Yoksa öyle kolay kolay sarhoş olmam.

L: Peki. Öyle diyorsanız öyledir efendim.

Pek inanmış gibi görünmüyordu.

E: Doğru söylüyorum ama.

L: Tamam. Bir şey demedim ki...

Kısa bir sessizlik. Bakışlarımız yolda.

E: Bana inanıp inanmadığından emin olamıyorum.

Bu sırada kırmızı ışıkta durmuştuk. Ona döndüm. Gözü yolda konuşmaya başladı.

L: İnanmasam yanınızda olmazdım.

Bu sözü öyle hoşuma gitmişti ki... Bir süre izledim onu. Bana döndü sonra.

L: Siz bana inandığınıza emin misiniz?

E: İnanmasam yanımda olmazdın.

Göz gözeydik yine. Çok geçmedi, bir şey demeden kaçırdı bakışlarını. Duyulmaya başlayan korna sesleriyle birlikte, yola devam ettim.

Melek Misin Şeytan Mı?Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt