BÖLÜM 18

2.3K 145 109
                                    

Merhaba. Yeni bölümle karşınızdayım. İyi okumalar canlarım.

Gözlerimi kapının tıklatılmasıyla araladım. Gözlerimi kırpıştırarak doğruldum ve sese kulak kesildim.
"Melek? Yemek saati geldi. Bir şeyler yemen lazım ilaçların var." Bu Selçuk'un sesiydi. Ona hala kırgındım. Ama bundan kimsenin haberi yoktu. Onun bile.
"Tamam geliyorum." Kalktım ve kapıya yürüdüm. Kapıyı açtığımda karşımda duruyordu. Gözgöze gelmemeye çalışarak konuştum:
"Sen in ben yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirince gelirim." İçimden itiraz etmemesi için dua ederken bu sefer duamın kabul olması beni şaşırtmıştı.
"Pekala. Aşağıda görüşürüz." Lavaboya yöneldiğim sırada banyodan çıktı. Bende yüzümü yıkayıp odadan kıyafetlerimi aldım. Hazır o burada yokken onun odasında üzerimi değiştirdikten sonra aşağı indim. Masada beni bekliyorlardı. Her şey çok güzeldi. Ben de oturduğumda servis başladı. Sonrasında sadece çatal, kaşık ve bıçakların sesi duyuldu.

Yemekler yenmiş, çaylar içilmişti. Yanımdaki iki gönüllü bakıcı -Ufuk ve Selçuk- sayesinde ilaçlarımı içmiştim. Uyumak için ayaklandığımızda salonda yalnızca ikimizin kaldığını görmüştüm. Düşüncelerime o kadar dalmışım ki Ufuk ve Emine ablanın odalarına çekildiklerini fark etmemişim. Benimle beraber kalkan Selçuk, benim bu halimi görünce konuşmaya girdi:
"İkisi de odalarına gittiler. Sen öylece dalmıştın, farkına varmadın." Ona bakmadan başımla onayladım ve odaya yöneldim. Merdivenleri ağır ağır çıkarken arkamdan geliyordu. Eminim bundan şikayetçi değildi. Odaya girdiğimizde dolaptan kıyafet alıp banyoya yöneldim.
"Ben duş alacağım. İstersen önce sen gir." Öylece yüzüme bakıyordu. Ona hala kırgın olduğumu düşünüyordu ki bu doğruydu.
"Hayır. Sen gir ben uyuyacağım." Başımla onaylayıp odadan çıktım. Banyoyu kapının arkasında duran anahtarla kilitlediğimde bir an tereddüte kapılmıştım. Kapıyı açacağı yoktu, neden kilitlediysem... Üstümü çıkarırken bile onu kırıp kırmadığımı düşünüyordum. Aman herkesi düşünürsen hayatını yaşayamazsın. Boşver dedi içsesim. Bende boşverdim. Şimdilik.

Uzun süren ve sıcak bir duşun ardından bornozuma sarılıp odama geçtim. Kapının kilidini açmayı da ihmal etmedim tabii. Aman kalsaydı sabaha kadar. İçsesim yine çokça acımasızdı. Haklı mıydı bilmiyordum. Ona acı çektirmek istemiyordum, benden uzak durmasını istiyordum. Aklımı toplamam lazımdı ve kendimi ona kaptırmamalıydım. Kalbimde ona karşı hislerin geliştiği doğruydu ancak onun hislerini bilmiyordum. Ne kendimi kaptırmak istiyordum ne de onun bana kapılmasını. Bir süre uzak kalmak en iyisiydi. Sonuçta yalnızca bir anlaşmaydı. Bu düşünceler eşliğinde giyindim. Geç olduğundan kurutma makinesini açmak istemedim. Bu yüzden havluyla saçımdaki suları emdirip iki tane balıksırtı örgü yaptım. Yatağa yatıp gözlerimi kapattığımda yine düşüncelerimi rafa kaldırdım. O raf bir gün ağırlığı taşıyamaz da yıkılırsa altında kalmam işten bile değildi.

Rahatsız bir uykudan uyandığımda alarmın çalmasına daha vardı. Elimi yüzümü yıkayıp telefonumu da aldım ve odadan çıktım. Aşağıya indiğimde Emine ablanın bile henüz kalkmadığını gördüm. Hem kafamı dağıtmak hem de Emine ablaya yardımcı olmak için kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Bana on dakika gibi gelen yarım saatin ardından Emine abla mutfağa girdi.
"Günaydın Melek kızım. Uyuyamadın mı?" Başımı ona çevirip gülümsedim.
"Yo, uyudum da erken uyandım. Bende kahvaltı hazırlayayım dedim." Ardından kaynayan suyu çaydanlığa döktüm ve kızaran patatesleri tabağa alıp diğerlerini yağa attım. Çayın altına musluktan ılık su koyup altını kıstıktan sonra Emine ablaya döndüm.
"Otursana abla." Bir sandalye çekip oturdu. Bende yanındaki sandalyeye oturdum. Lafa o girdi. Semra hanım için malumat alacağı belliydi.
"Nasıl gidiyor evlilik? Anlat bakalım." Kötü gidiyor, ne yapacağımı bilmiyorum. Çakma da olsa bu bir evlilik ve kötü gitmesi beni üzüyor. Tabii ki bunları ona söylemedim. Peki ne yaptım dersiniz?
Gülümsedim ve şu yalanı söyledim:
"Çok iyi gidiyor. Böyle güzel olacağını tahmin etmemiştim. Selçuk çok iyi biri, beni de çok seviyor." Utanmış gibi başımı eğdim.
"Bende onu seviyorum tabi. Güzel gidiyor yani." Yalancılıktan ölecektim. Rabbim affetsin. He he. Kesin affeder. Önce yap sonra affetsin. Ben olsam güneşli günde yıldırım çakardım sana. Özellikle de o 'çakma koca'na. Ne suçumuz vardı ki? O dedesinin mirasını istemişti bende kardeşimin üzülmemesini istemiştim. Her şey oyundu, biz de bu oyunun piyonlarıydık. Bir aşk oyunu oynamıştık ancak sıradaki hamlemi kestiremiyordum. Kendi hamlemi bırak onun hamlesini bile kestiremiyordum.

ANLAŞMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin