FİNAL

17K 809 125
                                    

-1 hafta sonra-

"Giray, bagajı kapatıyorum. Eşya kaldı mı?"

"Hayır, sanırım." Bahçe kapısını arkasından kapatırken henüz sabahın erken saatleri olduğundan bir titremeyle deri ceketine sarıldı. Kolumu omzuna atarak kendime yaklaştırdım ve arabaya doğru yürümeye başladık. Giray sürücü tarafının kapısını aralayıp koltuğa oturduğunda kaşlarım havaya kalktı.

"Havaalanına gitmeden önce seni götürmek istediğim bir yer var."

Böyle bir şey yapmasını beklemiyordum. Saate bir göz atıp hala vaktimizin olduğunu fark ettikten sonra itiraz etmeden arabanın etrafında dolanıp yanına oturdum. Kısa yolcuğumuz boyunca nereye gittiğimiz hakkında hiçbir şey söylemediği için merakla bekliyordum. Yavaşlayıp bir binanın önünde durduğumuzda kafamı kaldırıp camdan görmeye çalıştım.

Binanın girişindeki küçük tabela gözlerime ilişti. Bazı şeyler kafamda uçuşmaya başlamıştı.

Sessizce Giray'ı takip ettim. Giray birkaç kişiyle konuştuktan sonra bir asansöre bindik. Üzerinde bir adın yazılığı olduğu bir kapının önünde durduğumuzda gözlerimi Giray'dan ayıramıyordum. Kimin için burada olduğumuzu biliyordum artık. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattığında açmadan önce yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.

"Anne, ben geldim."

Olduğundan daha yaşlı görünen yüzü solgun bir kadın, donuk bakışlarıyla başını bizim tarafımıza çevirdi.

***

Sürücü koltuğunda bu sefer ben otururken havaalanına doğru birkaç kilometre yolu kat etmeye başlamıştık. Arabadaki beni rahatsız eden sessizliği dağıtmak için düşünüp duruyordum. Bir şeyler söylemek ve bu garip ortamı bozmak istiyordum. Tek yapabildiğim ise kelimelerin dilimin ucuna kadar gelmesine rağmen bir cümle oluşturamamasına içimden küfürler etmekti.

"Kendini hiçbir şey için mecbur hissetme. Ortamı bozmak için seni buraya getirmedim. Gitmeden önce tek başıma da onu ziyaret edebilirdim ancak benim için önemli olan kişiyi onunla tanıştırmak istedim."

Gözlerimi yoldan ayırıp kısa bir bakış attım. Camdan dışarıyı seyrediyordu. Eskisi gibi davranmamı bekliyordu ama bu olayın onu derinden etkilediğini görebiliyorken nasıl hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdim. Gerçek duygularını örtbas etmek konusunda inatçıydı. Derinlerindeki yaralarını özenle saklıyordu ve kimse kanatmasın diye derinlerinde tutmaya devam ediyordu belki. Ama ben onları tek tek saracaktım. Eskisi gibi olmazdı hiçbir zaman, biliyordum. Çocuksu bir düşünceyle üzerlerini öpecek ve geçti mi diye soracaktım. Bana güzel gözleriyle gülümseyip "Geçti." dese yeterliydi benim için. "Geçti, artık acıtmıyor."

Hazal'dan kalan bir alışkanlıkla elim fark etmeden yanağına doğru gitti. Yanağını hafifçe çekerek elalarını camdan ayırmasına sebep oldum.

"Ah! " Ellerini yanağına götürürken bana inanamaz gözlerle bakıyordu. Şaşkın ifadesine gülümseyip tekrar yola odaklandım.

"Böyle daha iyi."

Sözlerim üzerine iyice sinirlenerek "Çocuk muyum ben? Hayır, asıl sen çocuk musun? Bu neydi şimdi?" diye söylenmeye başladı. O söylendikçe gülümsemem yüzüme daha fazla yayılıyordu. Biraz sonra pes edip arkasına yaslandı.

Dudaklarından kaçan bir ses onun da güldüğünü söylüyordu. Çok gecikmeden sessiz gülümsemesi küçük bir kahkahaya dönüşmüştü.

İçindeki her kötü şeyin birer kahkahaya dönmesini görmek istiyordum. Hayatımda gerçekleşmesini bundan daha fazla istediğim bir şey yoktu.

Havaalanının otoparkına giriş yaptıktan sonra bagajdan bavullarımızı alarak işlemleri yapmak üzere içeri doğru yürümeye başladık. Yanımda yürüyen Giray'ın heyecanını ve aynı zamanda hafifçe gergin olduğunu hissedebiliyordum. İçimde kabaran düşünceyi daha fazla bastıramayarak parmaklarımı onunkilere sardım. Etrafında olup bitenle ilgileniyor gibi görünen Giray, hafifçe irkildi. Şaşkınlığı kısa sürmüştü. Parmaklarını sıkıca kenetledi benimkilere.

Kızaran kulakları soğuktan mıydı? Kısa bir süre geçtikten sonra havanın o kadar soğuk olmadığını düşündüm.

***

Paris'te hava kararmak üzereydi. Tıpkı söyledikleri kadar büyüleyici bir şehir olan Paris'te gökyüzünü turuncudan sarıya boyayan Güneş'in ışıkları daha da enfes bir manzara sunuyordu akşamüzeri.

Kısa tatil planımızı son yaşananlardan bir nebze uzaklaşmamıza yardım edeceğini düşünerek planlamıştım. Hayat denen yolculukta her birimiz başımıza nelerin gelebileceğini tahmin edemeden bir belirsizliğe doğru ilerliyorduk kendi yollarımızda. Kimilerimiz bu belirsizliğin karanlığında kayboluyor yönünü şaşırıyordu. Kimimiz yolunu değiştirebilecek kadar güçlü, kimimiz hayatın ona sunduklarını bütünüyle kabullenecek kadar itaatkardı. Ama önemli olan ilerleyebilmekti. Bir öncekinden bir adım önde olduğundan emin olmaktı.

Giray'la ben de hayatın önümüze neler koyacağından habersiz birleştirdiğimiz yollarımızda her gün bir öncekinden daha fazla adım attığımıza emin olarak, geleceklerimizin her gün bir öncekinden daha fazla bağlandığını hissederek ilerliyorduk. Bu yolda karşılaşacağımız her zorluğu aşmaya hazır olduğumu düşünecek kadar kendini beğenmişlik ediyordum belki. Varsın öyle olayım. Odanın loşluğunda ayaklarımızın altındaki manzarayı birlikte izlediğim sevdiğim adam yanımda olduğu sürece zorlukları aşmak konusunda büyük konuşmaktan çekinmiyordum. Onunla birlikte olduğum sürece tamdım, korkusuzdum, özgürdüm, bendim. Artık onsuzluğun nasıl bir şey olduğunu bile hatırlayamıyordum.

Giray'ın derin bir nefes vermesiyle kendi dünyamda daldığım düşüncelerden uyandım.

"Bu kadar güzel olabileceğini düşünmezdim. Aslında her zaman biraz abartıldığını düşünürdüm Paris'in. Ama tuttuğun oda enfes bir açıda."

"Uçakta çok huzursuzdun ama şimdi bakıyorum daha önce burada yaşamış kadar rahatsın."

Gözlerini camın ötesindeki manzaradan ayırmadan konuşmaya devam etti. "Ne yalan söyleyeyim başta tereddütlerim vardı. İlk defa yurt dışına çıkıyorum. Ama seninle birlikte olduğum sürece her yerin bana sıcak ve evim gibi hissettirebileceğini fark ettim."

Onun da benim düşüncelerime benzer düşüncelere daldığını işte böyle öğrenmiştim. Saf sevgiyle bağlanan iki insanın birbirlerine hissettirebilecekleri sıcaklığın tarifi zordu. Bu öyle bir sıcak histi ki dünyanın neresinde olursan ol yabancılık çekmiyordun. Çünkü yanında o varsa, evinden hiçbir zaman ayrılmıyordun gerçekte.

Sözleri üzerine tek bir kelime etmedim. Çünkü üzerine koyabileceğim daha fazla şey yoktu. En yalın haliyle birbirimizin eviydik.

Ellerimden birini beline koyarak kendime doğru yaklaştırdım ve bana bakmasını sağladım. Ela gözleri daha önce gördüğümü sanmadığım bir derinlikte benimkileri yıkıp geçiyordu. Gözlerinden içime akan duyguların tarifi imkansızdı. Zaten kelimelere ihtiyaç duymayı az önce bırakmıştım.

Gözlerini kapattı. Dudaklarım onun dudaklarında huzur bulmak istedi. Tenim onun sıcaklığında kavrulmak. Bedenlerimiz birbirine yaslanmışken ruhlarımız bir oldu odanın karanlığında.

Pencereden içeri süzülen turuncu ışıklar yüzlerimize vururken gözlerimizin birbirine söylediği şiirleri okumamızı sağlıyordu. Hayatımdaki en güzel şiiri ondan dinliyordum.

Alnımı onun alnına yasladım biraz solunmak istercesine. Ellerim belinde, onun elleri boynumdaydı. Bedenlerimiz bir müzik duymuşçasına hafif hafif sallanmaya başladı. Güzel bir müzik geliyordu kulaklarıma, yoksa siz duymuyor muydunuz?

"İyi ki buldun beni. " Yavaşça dans ederken soluklarımız birbirine karışıyordu.

"İyi ki izin verdin seni sevmeme." Başkalarının duyup bölmesinden çekinir gibi fısıldıyorduk birbirimize.

"Her gün kaybolmuş gibi hissettim. Meğer benim yolum seninkiymiş." Müziği hala duymuyor muydunuz?

"Meğer benim yarım sendeymiş bunca yıl."

O gece ruhlarımız aşk dolu bir kadehten yudumlarken biz hayatın karşımıza çıkardıklarına şükrettik bir kez daha.

AKSİWhere stories live. Discover now