Bölüm 27

13.5K 745 32
                                    

Göz kapaklarıma tatlı tatlı yayılan ısıya daha fazla kayıtsız kalamayarak gözlerimi gün ışığına açtım. Perdeler açık olduğu için tüm varlığıyla odaya dolan ışıklara alışmakta zorlanarak elimi gözlerime siper etmek zorunda kalmıştım. Üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Çok uzun süredir uyuyor olmalıydım. Geç kalan hafızam başımdaki ve karnımdaki ağrıların sebebini hatırlamamı sağlamıştı. Yanıma doğru hafifçe döndüğümde görmeyi beklediğim kişi Hazal değildi. Kısa bir süre yaşadığım şaşkınlık yerini kalbimin sızlamasına neden olan bir üzüntüye bıraktı. Gözlerinin kenarları kızarmıştı. Nasıl haberinin olduğunu bilmesem de bir şekilde öğrenmiş ve bana koşmuştu.

Yataktan ayrılıp sessiz adımlarla odadan çıktım. İçimdeki Giray'ı görme arzusu giderek büyürken onu koltukta uzanmış uyurken bulduğumda hissettiğim huzursuzluk da yatışmıştı. Üzerini değiştirmeden uyumuştu. Biraz sonra gözlerini kırpıştırarak araladı. Sessiz olduğumu düşünüyordum ancak sanki varlığımı hissetmiş gibi gözleri doğrudan benimkileri yakaladı. Yüzümdeki morluklarda gezindiğini tahmin ettiğim bakışları belli belirsiz bir hüznü taşıyordu derinliklerinde. Yüzüne doğru uzanan ellerim istemsizce onu bana yakınlaştırdı. Onu üzgün görmeye dayanamadığımı anlamış gibi yüzüne bir gülümseme koymuştu şimdi. Yerinden doğrulup kollarını boynuma doladığında gülümsemesini bana da bulaştırmak ister gibi dudaklarını dudaklarıma hafifçe dokundurdu. İşte şimdi ben de sırıtıyordum.

"Sandığımdan çok daha sağlam çıktın." dedi aramıza küçük bir mesafenin girmesine izin vererek.

Burnumu burnuna sürttüm. "Benim yerime kendin için endişelenmelisin. Son zamanlarda zayıfladığını fark etmeyeceğimi mi sandın? "

Küçük bir kıkırtı çıktı dudaklarının arasından. "Kendinle ilgili hiçbir şeyi önemsemiyorsun değil mi?"

Gülümsedim. Dudaklarını tekrar hissetmek üzereyken duyduğumuz bir tıkırtıyla hızla birbirimizden ayrıldık. Biraz sonra Hazal içeri girdiğinde şaşkınca birbirimize bakışlar atıyorduk. Bu çocuk, yalnız olmadığımızı unutacak kadar kendimden geçmeme sebep oluyordu. Hazal bu garip halimize anlam veremeyen bakışlar attıktan sonra yanıma geldi.

Koluma sert bir çimdik atarak acıyla irkilmeme neden oldu. "Bu neydi şimdi?"

"Beni bu kadar endişelendirmenin cezası." dedi kollarını göğsünde bağlayarak.

"Dayak yemiş birine hiç acıman yok mu senin?" Gülümsedim ve somurtan suratını kendime çekip göğsüme yasladım. Yüzü solgun görünüyordu ve benim yüzümden bu halde olması içimde bir şeylerin burkulmasına sebep oluyordu. Polis olmak istediğimi söylediğimde karşı çıkan tek bir kişi vardı. Başıma bir şey gelmesinden ölesiye korkan o kişi, benim ne kadar azimli olduğumu gördüğünde bir şey diyememiş ve ben mutlu olduğum sürece beni destekleyeceğini söylemişti. Bir gün bunun gibi olayların başıma gelebileceğini bilmesine rağmen bir daha o konuda tek bir kelime etmedi. Minnettardım.

Bazen tüm ihtiyacınız olan sevdiklerinizi yanınızda hissetmenizdir. Onların verdiği sıcaklığı başka hiçbir şeyde bulamazdınız asla. Kendime bile itiraf etmekten çekindiğim bir düşünce bazen tüm düşüncelerimi esir alırdı. Hayatıma yerini dolduramayacağım insanlar yerleştirmekten hep korkmuştum. Ya onları kaybedersem ve asla dolmayacak bir boşlukla baş başa kalırsam? Belki de bu yüzden etrafıma karşı bu kadar kapalıydım her zaman. Ama şimdi iki en değer verdiğim insan yanımda dururken hiçbir korku mutluluğumu alt edemiyordu. Hiçbir endişe şu anda hissettiğim huzura gölge düşüremezdi. Sevmeden ve sevilmeden tam hissedemiyordu insan. Bunca yıl yarım yaşadığımın farkında bile değilken beni tamamlayan insana rastladığım için kadere teşekkür ettim.

AKSİWhere stories live. Discover now