Bölüm 26

14.3K 804 35
                                    


Eve vardığımızda aniden bir yorgunluğun tüm bedenimi esir aldığını hissettim. Hastanedeki yoğunlukta fark etmemiştim ancak şu an tüm hücrelerim kendimi yatağa bırakmam için yalvarıyordu. Giray da bunu anlamış olmalı ki hiçbir şey söylemeden yatak odasına gidip yatağa uzanmama yardım etti. Hastanede verdikleri ağrı kesiciler etkisini göstermeye başlamıştı. Başımı yastığa koyduğumda uyku göz kapaklarımı ağırlaştırmadan önce yanımda oturan Giray'a baktım. Eğilip dudaklarını dudaklarıma dokundurdu. Hafif ve yumuşak dokunuşundan bedenime akan huzurlu hissin sıcaklığını hissettim.

Gözlerim kapandı. Hatırladığım son şey usulca saçlarımda gezinen elleriydi.

-GİRAY-

Hemen yanımda uzanan Yiğit'in uyuyan yüzünü seyrediyordum. Bakmaya kıyamadığım yüzü morluk ve şişliklerle doluydu. Sırtımı yatak başlığına dayamış, kaç dakikadır bu şekilde oturduğumu bilmeden onu izliyordum. Düşünmeye zorluyordum kendimi ancak zihnim bomboştu. Ne hissettiğimden bile emin değildim. Tek bir düşünce dönüp duruyordu bomboş olan zihnimde. Ne pahasına olursa olsun bir daha Yiğit'e zarar gelmesine izin vermeyecektim.

Onu kapının önünde yere yığılmış bir şekilde otururken bulduğumda nasıl hissettiğimi kelimelere dökebilmemin imkanı yoktu. Ona bir şey olacak diye ödüm koptuğunu anlatabilmemin imkanı yoktu.

Korkmuştum. Daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemiyordu hem de.

Evden ilk ayrıldığımda, en çaresiz hissettiğim zamanlarda, insanlar bana yönelimlerimden dolayı farklı bir gezegenden gelmişim gibi baktıklarında gözlerim dolmamıştı benim. En son ne zaman ağladığımı bile hatırlamıyordum. Yaşadığım hayat o kadar sertti ki bana gözyaşı gibi hiçbir zayıflık belirtisi göstermemem gerektiğini öğretmişti. Bu yüzden gözlerimi nemlendiren yaşlarla nasıl başa çıkacağımı bilememiştim.

Yanağımdan aşağı yuvarlanan bir damlayı elimle sildim. Yataktan Yiğit'i uyandırmamaya özen göstererek ayrıldım ve telefonumu nereye koyduğumu hatırlamaya çalışarak etrafıma bakındım. Montumun cebinde bulduğumda rehbere girdim. Aramayı başlatmadan önce parmağım numaranın üzerinde bir süre oyalandı. Yiğit'in bana daha sonra kızabileceği ihtimalini göz ardı ederek çalmakta olan telefonu kulağıma götürdüm. Şu an onu yalnız bırakamazdım. Birkaç çalmadan sonra telefon açıldı.

"Hazal, ben Giray."

"Merhaba Giray. Numaran ben de kayıtlı zaten." Sesi iyi geliyordu. Az sonra benim yüzümden bozulacak olmasını düşünmemeye çalıştım.

"Kusura bakma, seni geç bir saatte rahatsız ediyorum ama bizim eve gelebilir misin merak ediyordum." Saate bir bakış attım.

Kısa bir duraklamanın ardından sesi tekrar duyuldu. "Gelebilirim sanırım. Ama neden birdenbire bunu soruyorsun?" Sesine çoktan endişenin tonları karışmaya başlamıştı.

"Yiğit bugün iş çıkışı bir kavgaya karışmış. " Nasıl yumuşatarak söyleyeceğimi bilmiyordum, bu yüzden doğrudan olmaya karar vermiştim. Sözlerime devam edemeden Hazal araya girdi.

"Ne? O iyi mi? Giray ona bir şey olmadı, değil mi?"

"O iyi. Hastaneden yeni geldik. Tüm sonuçları iyi çıktı sadece dinlenmesi gerekiyor. Şu an evden ayrılmam gerekiyor ama onu yalnız bırakmak istemiyorum. Aklıma senden başka kimse gelmedi. Gelip ben dönene kadar yanında olabilir misin?" Söylediklerimin onu biraz olsun yatıştırmış olmasını umarak cevabını bekledim.

Kısa süren bir sessizlikten sonra "Hemen çıkıyorum. " dedi boğuk çıkan sesiyle ve görüşmeyi sonlandırdı.

Telefonu mutfak masasının üzerine bırakarak yatak odasına döndüm. Üzerime dolaptan bir şeyler seçtim. Hızlıca giyindikten sonra yatağa bir bakış attım. Derin bir uykuda gibi görünüyordu. Yatağa yaklaştım ve yanına diz çöktüm. Uyandırmaktan korksam da elimin saçlarında gezinmesine engel olamamıştım. Onu sahip olduğum her parçamla seviyordum. Ruhumu, farkında bile olmadığım en ücra köşelerine kadar kendiyle doldurmayı nasıl başarmıştı hiçbir fikrim yoktu. Hayatıma ansızın girmiş ve hissettiğim tüm boşlukların yok olmasını sağlamıştı. Kader dedikleri şeye onu gördüğüm andan itibaren inanmaya başlamıştım.

AKSİWhere stories live. Discover now