🌙 1.4

12.3K 682 74
                                    

Lütfen satır aralarını sahipsiz, kelimelerimi boynu bükük bırakmayınız...

Beğenmeniz dileğim ile...

🌙

Bilinmeyen Numara: İlk mesajı atmaktan yılmayan, usanmayan arsız bilinmeyen olarak, sana günaydın mesajımı yazmaktan onur duyarım.

Bilinmeyen Numara: Tamam, saat belki öğle üzeri olabilir. Ama yine de ben sen yeni uyandığın için vakti sabah farz edebilirim. ;)

Bilinmeyen Numara: Günaydın Kamer...

Bilinmeyen Numara: Dünkü iltifatımın üzerinden yaklaşık 10 saat falan geçti. Ve sen bana sadece görüldü attın.

Bilinmeyen Numara: Neden Kamer? :(

İnce parmaklarımın arasındaki telefonu oflayarak koltuğun üzerine fırlatırken kalçamı mıhladığım yerden havalandırdım. Siyah kanepemin pencere pervazına uzanan kısmına avuçlarımı bastırarak tamamen aralık perdenin açık bıraktığı pencereden karşı cama odaklandım. Merceğime yansıyan bir başka odanın ardına değin açık camından seçebildiğim boş yatağa hüzünle baktım. Uyandığını biliyordum. Normal uyanma vaktinden erken olsa da bugün de uyandığını ve poğaça almak için dışarı çıkacağını sanarken apartman kapısından hiç çıkmadığını görmüştüm. Diğer odalardan birine geçmişti muhtemelen ama perdeler kapalı olduğu için göremiyordum.

Diz kapaklarımı dayadığım koltukta ayağa kalkmaya ramak kala bir pozisyonda huzursuzca kıpırdatırken salonun perdelerinin açıldığını fark ettim. Dudaklarım kıvrıldı. O'nun babasına duyduğu öfkeyi göz ardı edebilsem, şu an sırf perdeleri araladığı için babasını hayliyle sevebilirdim.

Kapıldığım fikrin saçmalığını, sağ elimi gelişigüzel bakışlarımın menzilinde sallayıp kafatasıma hücuma kalkan düşünceler sanki somutmuşta elimle kışkışlayabilecekmişim gibi hareket ettirdikten sonra koltuktan sür'atle hoplayıp koltuğu tam ters yöne zoraki çevirdim. Odamdaki pencerenin alçak olmaması kimi zaman işimi bozuyor olsa da söylenmeden koltuğun oturma bölümüne üç-beş yastığı üst üste dizdim. Oturur pozisyonumu koruyarak Kamer salona girdiğinde bugün onu yatağından erken kaldıran sebebi öğrenebilecektim. Koltuğun hemen sağ kenarındaki küçük zigon sehpanın en büyük ebatına kondurduğum ağzına bile Türk kahvesi dolu kupayı da dikkatle yerinden kaldırıp pencere pervazına bıraktım ve adeta yastıklardan minik bir dağ hâline gelmiş yumuşak yığına kalçasımı sabitledim. Pencerenin yüksekliği, koltuğun alçaklığı ve hatta boyumun kısalığı engel olamayacaktı.

Beklentili elalarım, karşı evin açık perdelerinden görebildiğim kadarıyla salonda yalnız başına volta atan Kamer'in babasına dokunurken dişlerimi gergince dudaklarıma batırdım. Kamer ve babası arasındaki devasa gerilim hattını, Kamer'e verdiği zararı pek çok kez işitmiş ancak hiç şahit olmamıştım. Eğer ki, tahminlerimde yanılmıyor ve Kamer'in babasının öfkeli voltalarını yanlış yorumlamıyor isem enkaz tellâllığıma soyunmuş afilli bir gerilim eşikteydi.

Kalçamın altında mevzilenmiş yumuşak yastıklar birer çelik çivi, paslı metal dişler gibi bedenimi rahatsız ederken kahve kupasını pervaz boyu ileri ittirip oturduğum koltuktan doğruldum. Avuçiçlerimi aralık pencereden akın eden ayazla buz kesmiş pervaza bastırıp pencereye abandığım esnada dikkat kesildiğim salonun kapısı açıldı. Sıçradım. Sesini işitmediğim, rüzgârını duyumsamadığım kapının açılıp Kamer'in kıymetli varlığı irislerime yansıdığında; kafatasımın başımın tam tepesinde bir kapağı varmışta, o kapak unufak olmuş, kafatasıma kovalarca buzul dağı boca edilmiş gibi irkildim.

Panzehir 🌙 Texting Where stories live. Discover now