19. Bölüm - Kötü Şeyler

Start from the beginning
                                    

‘‘Tasmayı takan köpekler değil miydi?’’

Şuan konuşmamız gereken şeyler varken diyalogumuzun geldiği hale güldüm alayla. Gerçekten tasmayı köpeğin mi kedinin mi taktığını konuşacaktık? Yok artık. ‘‘Hadi, eve çıkıyoruz!’’

Babamın kedilere karşı hiçbir alerjisi veya nefreti yoktu. En azından birkaç gün bakmayı umut ediyordum. Ece’de onunla ilgilenir, kafasını dağıtırdı hem. Yalçın peşimden merdivenleri çıkarken ona döndüm. ‘‘Babam… Biraz şeydir… Seni saklamam lazım.’’

‘‘Tamam.’’

Kaşından sızan kan kurumuştu, dudağındaki yara hala kanıyordu ve gözlerindeki ıslaklık yok olmuştu. O an bana güvendiğini hissettim. Yalçın, en yakın arkadaşına, Olcay’a değil bana gelmişti. Bunun sebebi rahatlamak veya içini dökmek olabilirdi. Yine de içimde bir yerlerde kazandığımı biliyordum. Yalçın’ı kazanıyordum.

Anahtarı o aceleyle unutmadığım için kendime teşekkür ettim. Kapının deliğine yavaşça sokup açtım. Kediyi tek elimle tutmak gerçekten zordu. Homurdanmamaya çalışarak döndüm ve kucağımdaki miniği Yalçın’a uzattım.

‘‘Ben… Almasam…’’

Onun cevap vermesini beklemeden kediyi koluna bırakıverdim. Olumsuz herhangi bir cevabı kabul etmiyordum, hah! Kapı aralanınca içeri geçtim, babamın odasında olduğunu gördüğümde ise rahat bir nefes alabildim. Ondan gizli iş yapmak içime sinmese bile ne diyecektim? Baba, sevgilim yüzü dağılmış halde evime geldi, yaralarına sararak ona destek olacağım.

Sonraki durağım ise deli hastanesi.

Yavaş adımlarla ilerleyerek Yalçın’a elimle ‘gel’ işareti yaptım. Gergince etrafı izleyerek birkaç adım attı. Ayakkabılarını çıkarmıştı o sırada. Kedi miyavlayınca hemen elinden aldım ve ona odamı işaret ettim. Gürültüsüz şekilde odama girdiği an salonun ışıkları açıldı.

‘‘İmge?’’

Dış kapıyı açık unutmuştum. Ayrıca Yalçın’ın ayakkabıları oradaydı. İnsan düşünür, içeriye alır. Ama yok! Her şeyini ben halledeyim bey efendinin.

‘‘Baba?’’ dedim aynı ses tonuyla. ‘‘O ne yavrum?’’ diyerek tüy yumağıma bir bakış attı. ‘‘Kedi.’’ dedim gerginlikle verebileceğim en saçma cevabı vererek. ‘‘İmge!’’ diye azarladı babam beni. ‘‘Kedi olduğunu görüyoruz herhalde! Evimde ne yapıyor?’’

‘‘Valla yaşama tutunma çalışıyor çaresizce.’’

Babam derin nefes vererek gözlerini devirdi. ‘‘Kızım ne diye getiriyorsun elalemin kedisini eve?’’

Tüy yumağı huysuzlanırken ‘‘Elalem değil!’’ diyerek karşı çıktım. ‘‘Annesi yoktu, ölmek üzereydi! Ne yapsaydım? Dışarıda mı bıraksaydım? Neredeyse kasım oldu. Ölse miydi yavrucak? Acı içinde yaşasaydı? Kendini arabaların altına mı atsaydı? Motorlara mı tırmanmaya çalışsaydı-’’

‘‘İmge,’’ dedi babam tek elini yukarı kaldırarak durmamı işaret ederek. ‘‘Lütfen sus. Birkaç gün kalsın barınağa bırakırız.’’

Onu götürme vakti geldiğinde babama yalvarıp bir şekilde kalmasını sağlardım nasılsa. Şöyle şüpheci bir bakış atarak tekrar odasına döndüğünde ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesi bıraktım. Babama yalan söylediğimden olsa gerek midem kasılıyordu. Suçluluk onun odaya girişiyle kendini göstermişti.

Tamam, karşına geçip her şeyi anlatmayı bende isterdim. Tepkisini bilmiyordum ki. Sonuçta aylar sonra görüşüyorduk, beni önemsiyordu. Ama hala tam anlamıyla onu tanıyabildiğimi hissetmiyordum. Konuşsam, vereceği tepkiyi aklımda canlandıramıyordum. Çığlık çığlığa bağıran vicdan azabımı susturabilmek amacıyla hızla odaya daldım.

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now