Bölüm 23 -Final-

1.4K 61 3
                                    

Nişanın daha doğrusu olayın üstünden 3 gün geçmişti. Kimse İlker ve Tuya'dan haber alamıyordu. Ezel hariç. İlker ona mesaj atmış ayarladığı yere gittiklerini söylemişti. Bir süre orada kalmak zorundalardı çünkü jandarma adli olay demiş soruşturma başlatmıştı. Bu da demektir ki her köşe başında çevirme vardı. Böyle olması normaldi aslında. Sonuçta şehrin ileri gelenlerinden birinin evi basılmış, kızı kaçırılmıştı. Ailesini böyle birşeye ortak ettiği duyulsa taşa tutarlardı onu bu bin yıllık şehirde. Tabii ya sonuçta kendi elleriyle kardeşini kaçırtmıştı. Yiğit her ne kadar destek olsa da bu duruma yaşanabileceklerden endişeliydi.

Doktordan da istedikleri cevabı alamamışlardı. Hamile değildi Ezel ama ikisi de üzülmemişti bu duruma. Ne kadar geç olursa bebekleri o kadar sağlıklı olurdu.

Konaktan ayrılamadıkları için bağ evine dönemiyorlardı. Can sıkıntısı biraz da çevre baskısı eklenince olaya çekilmez oluyordu herşey.

Yiğit sonunda patlamıştı. Bir akşam yemeğinde dayanamayıp;

"Kusura bakmayın ama burada daha fazla kalamam ben. Her an birşey olacak korkusuyla bekleyemem."

Kayınpederi ve babası engel olmak isteseler de başaramamışlardı. İkisi alelacele bavulları toplayıp ayrılmışlardı evden.

Bağ evinin büyülü atmosferi ikisine de iyi geliyordu. Bağ evine doğru ilerlerken Ezel'in gözlerini kapamış sessizliği dinlemesi hoşuna gitmişti. Güzeller içinde en güzeli değil miydi Ezel. Yiğit yaptığı hatanın ardından yaşadığı acıyı hatırladıkça korkuyordu. Ya yine hata yaparsa. Ya Ezel'i bir kez daha hayalkırıklığına uğratırsa. Bir çocukları olursa belki kendini daha iyi hissederdi ama Ezel'in sağlığı herşeyden daha önemliydi.

Eve giderken kullandıkları yol genelde sakindi ama bugün tuhaf bir kalabalık vardı. Sesleri duyan Ezel gözlerini açıp neler olduğunu anlamaya çalışırken acı bir çığlık koyverdi.

"Yiğit durdur arabayı."

"Ne oldu. Neden duruyoruz? Hastalandın mı?"

"Durdur dedim burası Münir dedenin evi. Cenaze arabası var kapının önünde."

Ezel araba durur durmaz kendini dışarı atıp, koşmaya başlamıştı. Yiğit önemli bir olay olduğunun farkındaydı ve aklına ilk gelen kardeşi olmuştu. Ya yakalandılarsa. Ya başlarına kötü bir şey geldiyse. Attığı her adımda yol uzuyordu sanki. Ezel'in kalabalığı yarıp eve girmesi bir an sürmüştü sanki. Yiğit'i tanıyan ahalinin üzgünlüğü, ağıtlar arasında kalmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kadınlardan biri yanına gelip konuşmaya başladı.

"Münir amca vefat etti oğlum. Oğlu ve gelini geçen ay ölmüştü. Münir amcanın hanımı geçen sene öldü, gelininde kimsesi yoktu. Bebek 40 günlük daha. Bu nasıl kader ki kalakaldı bir başına."

"Ona sahip çıkacak biri yok mu peki?"

"Yok oğlum. Bu gece ben bakarım bebeğe sonrasını Allah bilir."

Yiğit biraz daha konuştuktan sonra ahaliyle eve girdi. Ezel'i gördüğü an taş kesildi. Ezel hem ağlıyor hem de kucağındaki bebeği sarıyordu kollarıyla. Küçük oğlan olan bitenin farkında değildi. Tatlı uykusunda karısı eşlik ediyordu ona.

Gün boyu Ezel bırakmadı kucağından bebeği. Münir amcanın cenazesi için de elinden gelen tüm yardımı yaptı. Akşam olup gitme vakti geldiğinde Ezel tek bir bakışla gönlünden geçeni anlattı ona. Tek bir bakış ve Yiğit'in hayatında doğan güneş.

Ne istediğini ne düşündüğünü biliyordu artık Ezel'in. Kadınlarla dolu salonun ortasında emin adımlarla karşısına geçip...

"Ver onu bana. Evimize gidelim."

Fırtınadan Sonra Aşktan ÖnceOnde histórias criam vida. Descubra agora