Bölüm 14

1.2K 62 6
                                    

"Oğlum ölüyor!! Oğlum ölüyor yardım et ona!!!"

Kıpırdayamıyordu yerinden. Kanı çekilmiş, dünyası yıkılmıştı sanki. Tek görebildiği Ezel'in karnını tutan eliydi. Bırakmak istemiyordu oğlunu.

"Tamam sakin ol hiçbir şey olmayacak ona. "

Doktor çağırın demesiyle bütün ailenin odaya dolması bir oldu. Annesi koşarak karısının yanına gitmiş avutmaya çalışıyordu onu.

"Tamam kuzum geçecek bak çok güzel olacak herşey. "

İlker fazla vakit kaybetmeden yengesini kucaklamış arabaya gitmişti. Ev birden boşalmış herkes ona destek olmak için gitmişti. Bir tek Yiğit kalmıştı evde, odanın tam ortasında. Halının üstündeki kana bakıyordu. Karısının, oğlunun kanına. Elinde küçücük mavi bir tulum vardı. Etrafını boş bakışlarla süzerken daha önce hiç görmediği eşyalar fark etti. Küçücük bebek eşyaları. Mavi tulumlar, patikler....

Dizlerinin üzerine yığıldı birden. Bütün gücü tükenmiş, nefesi kesilmişti. Turoğlu yalısı acı bir çığlıkla çınladı. Daha kucağına alamadan kaybettiği oğlunun acısı için ağlayan bir adamın, onu her türlü duyguyla harmanlayan, fırtınanın ortasında huzur bulmasını sağlayan kadını kaybetmenin verdiği acıyla ağlayan bir adamın çığlıklarıyla...

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Çocukken ağaçtan düştüğü zaman bile ağlamamıştı o. Minicik mavi tuluma sarılmış katıla katıla ağlıyordu. İstemeden yaptığı hataların bedeli bu kadar ağır olmamalıydı.

Birden Alp'i gördü. Kapının eşiğinde diz çökmüş abisinin acısını paylaşmak istercesine bakıyordu ona. Alp'in mavi gözlerine baktıkça kendi oğlunu görüyordu. Amcası kadar yakışıklı olurdu belki de yaşasaydı. Ama yaşatamamıştı onu. Bu olayda onun suçuydu. Karısıyla kavga etmek yerine başına göğsünü dayasa belki bunların hiçbir olmazdı. Alp yerinden kalkıp

"Hadi yengemin yanına gidelim. Sana ihtiyacı var."

"Gidemem."

"Gitmek zorundasın."

Bu kısacık konuşma bile hakaret gibi gelmişti ona. Yerinden kalktığında bile bırakmamıştı tulumu elinden. Ondan güç alır gibiydi. Kardeşinin yol boyunca onu avutma çabalarını umursamadı bile. Nasıl bakacaktı onun yüzüne. Bu acıyı yaşamasını nasıl engelleyecekti. Affedilecek miydi peki?

Ezel hastaneye kaldırılalı 3 saat olmuştu. Bir türlü cesaret edip giremiyordu odasına. Ameliyathaneden çıkışını görmüştü en son. Doktorun acıyla buruşan yüzünü, annelerin, kardeşlerin ağlamasını görmeye dayanamamıştı daha fazla. Olan biteni sanki hiç bilmiyordu da son ana kadar ümidi vardı.

Serdar'ın normal zamanı tamamlasaydı bile çok yaşamazdı demesi acıların en beteriydi. Kayınpederinin desteği babasının hiddetini engelleyememişti.

"Ne biçim insansın sen hayvanoğlu hayvan. Hamile kadınla kavga edilir mi?"

Annesi de farklı değildi elbette. Saymış sövmüş en sonunda da onu reddetmişti. Serdar olaya müdahale etmeseydi sineye çekecekti bütün söylenenleri.

"Nurcan Hanım Yiğit ilk günden beri neler olacağını biliyordu. Bu doğum hiçbir zaman sağlıklı gerçekleşmeyecekti. Gelininizi kurtardığımıza şükredin. Yine olur elbet."

"Ezel'in kullandığı hapları ben değiştirdim. Benden ayrılmasın diye bu çocuğu istedim. Hem de hepinizden çok. Aile olalım istedim."

Bu itiraf herkesin kanını dondurmuştu. Gözlernden akan yaşlardan değil yaptığından utanıyordu. Bu yüzden kaldıramadı başını yerden.

Fırtınadan Sonra Aşktan ÖnceTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang