54. BÖLÜM(23 BİN ÖZEL)

2.1K 72 10
                                    

Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹

-Birkaç gün sonra-

Yağmur'dan

Gece çok üşüdüğümden dolayı uyandım. Karnımı saran ellerin sıcaklığı olmayınce Savaş'ın yanımda olmadığını fark ettim. Gece gece nerede olabilirdi?
Uykulu gözlerle odaya baktım ama Savaş odada da yoktu. Yanımdaki komodinin üstünde duran telefonumdan saate baktığımda saat sabahın beşiydi.

Yataktan yavaşça kalkıp ilk önce buz gibi havayı içeri alan pencereyi kapattı. Her tarafım tutulmuştu. Güzelce gerindikten sonra yavaş adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden indim, fakat Savaş ne oturma odasında vardı, ne de mutfakta. Sesli bir şekilde esnedikten sonra merdivenlere doğru ilerleyip Uraz'ın odasına bakacaktım ki Savaş'ın sesini duydum. "Bunları buradan götürmeliyiz. Yağmur görürse çok korkar."
Orada ne vardı da ben korkacak mışım?

Merdivenlerde ayrılıp parmak uçlarımda sessizce en alt kata yöneldim. Umarım Savaş'la karşılaşmazdım, yoksa bana çok kızardı. "Uyumadın mı sen?" "Neden yanıma geldin? Git uyu."
"Gece gece neden kalktın?" Diye bir sürü söylenip dururdu şimdi.
Zaten birkaç gündür bilmediğim bir nedenden dolayı küp gibiydi. Umarım bana çatmazdı.

Merdivenlerden inip tek yol olan koridora baktım. Burası evin en karanlık bölgesiydi. Duvar ve yere döşenmiş olan parke tamamen siyahtı. Her taraf siyah olduğundan sadece iki tane lamba az gelmiş, ortam fazla ürkütücü bir hal almıştı.
Birden titreme geldi, burası yatak odasından da soğuktu. Bir iki adım daha ilerleyip sadece iki odalı olan koridora iyice baktım.
İçimdeki ses, "Gitme Yağmur." diye beni sürekli uyarırken merakım daha ağır basıyordu. Beni neyin korkutacağını gerçekten de merak ediyordum.

Çarpraz olan odaların birinden Savaş'ın sesi geliyordu ama hangisinden olduğunu tam anlamadığımdan yavaş ve sessiz adımlarla ilerlemeye devam ediyordum. "Ulan bunlar oyuncak bebek mi? Saçma sapan konuşma!" Diye bağaran Savaş'ın sesiyle irkildim. Evet artık Savaş'ın benden birkaç adım ileride ki odada olduğu ortaya çıkmıştı. Bu kadar yüksek olan ses bahçeden gelemezdi sanırım.

Derin bir nefes alıp verdim ve bir iki adım daha atıp başımı kapısı açık olan odaya baktım. Evet, tamda tahmin ettiğim gibi Savaş bu odadaydı ve arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu. Artık rahat bir şekilde diğer odadaki korkacağım şeye bakabilirdim.

Allah'ım yarabbim! Bir insan korkacağı şeye neden bu kadar meraklı bir şekilde bakmaya gider anlamıyorum. Sen bu gün ciğer falan yedin herhalde. Bu ne korkusuzluk azizim?

Diyen iç sesime hiçbir şey söylemedim. Şu anda onunla uğraşmazdım. Tekrar işime odaklanıp hızlıca odanın önünden geçtim ve diğer odaya yaklaştığımda iyice üşüdüğümü hissettim."Burada ne vardı böyle? Derin dondurucu falan mı?" Diye kendi kendime söylenirken odanın önünde durdum ve gördüklerim karşısında şok oldum.

Burada gerçekten de derin dondurucu varmış. Ama bu dondurucu bir oda, odanın içinde ise dokuz tane ölü insanlar vardı. Kalbim deli gibi atmaya başlarken gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. Kendimi tutmayıp "Savaş!" Diye çığlık attığımda ellerim ayaklarım titremeye başladığını hissettim.

Savaş, büyük bir küfür savurduktan birkaç saniye sonra yanımda belirdi. "Bubunlar kim Savaş?" Diye titrek sesimle bağararak sorduğumda aklıma bir anda annem ve babam canlandı.

Savaş beni karnımdan kavrayıp beni kendine çektiğinde bir anda gelen göz yaşlarımı yutamadım. Bu insanların burada ne işleri vardı? "Savaş dedim. Bunların burada ne işi var?" Diye hıçkırıklarımın arasında tekrar sorduğumda, Savaş beni birden kucağına alıp bu leş odasından uzaklaştırdı ve oturma odasına getirip koltuğun üstüne yavaşça bıraktı.

Yanımda duran yastığı kucağıma alıp yüzüme bastırdım ve bağıra bağıra ağlamaya başladım. O ölen insanlarında çocukları var mıydı? Onlarda benim gibi yarım, kimsesiz, bir çare kalmışlar mıydı? Bunu tek bilen Savaş olduğundan yüzümdeki yastığı çekip Savaş'a baktım.

"Onlar kimdi? Orada ne işleri vardı?" Diye sinirle bağırarak sorduğumda Savaş yanıma yaklaşıp, "Onların hepsi Yağız'ın adamlarıydı ve öldürüldükten sonra buraya atıldı." Diye nefret ve kinle konuştuğunda Savaş'tan uzaklaştım."Onlarında çocuğu vardı belki, onlarında sevdikleri insanlar vardı belki neden öldürdün? Neden sadece dövüp bırakmadın?" Diye yalvarırcasına konuştuğumda Savaş, yanıma yaklaşıp aramızda birkaç santimetre bıraktı ve fısıldadı."Sakinleş bebeğim. Onlar hak ettikleri için öldüler.
Benim canımı acıttıkları için öldüler. Yağız piçin teki olabilir ama adamlarıda en az Yağız kadar piçti." Bu konuşma tamamen içimi rahatlatmasa da bir nebze de olsa sakinleştirdi.

İçimdeki ses Savaş hakkındaki tespitini ortaya koyduğunda bende ona hak verdim. Savaş canı acımdan can yakmazdı. Ama canını acıtanı ise, bu yaptığına bin pişman ederdi.

Aramızdaki boşluğu bu sefer ben kapatıp elimi Savaş'ın yanağına koydum ve titrek sesimle konuşmaya başladım, "Peki o ölenlerin içinde hiç mi çocuğu olan yoktu? Onları hiç düşünmedin mi?" Diye sorduğumda Savaş, sorumu dinledikten sonra elini elimin üstüne koyup konuştu, "Çocuğunu düşünen biri bu işlerle uğraşmaz Yağmur. Uğraşsa bile ileriyi, geleceği düşünmek zorunda. Onlar düşünmediler ve öldüler. Çünkü onların hepsi ölümü hak ettiler." Dediğinde sesi çok sert çıkmıştı. Haklıydı. Bir insan çocuğunu düşünüyorsa bu işlere bulaşmazdı.

"Bana onların ne yaptığını anlatır mısın?" Diye sorduğumda başımı Savaş'ın çıplak göğsüne yasladım ve beni rahatlamasını istediğim kahve kokusuna gittim.
Şu anda kahve kokusuna hiç olmadığım kadar çok ihtiyacım vardı. Savaş koltuğa yaslanıp, elini yanağıma koydu ve anlatmak için dudaklarını araladı, "O piçlerin hepsi aileme zarar vermeye çalışanlar. Üçü kız kardeşime, ikisi anneme, biri Uraz'a ve diğer üçüde seni kaçıranlardı. Bana onları öldürürken hiç mi vicdanın sızlamadı deme. Çünkü geriye kalan dört kişi benim hayatım demek. Annem, kız kardeşim, oğlum ve sen. Siz benim için dünyalara bedelsiniz. Size bir şey olduğunda benim gözüm hiçbir şey görmez. Kulaklarım hiçbir şey duymaz ve zihnime bir perde iner. Artık buradan sonra ne yapacağım hiç belli olmasa da genelde hepsinin sonu aynı olur. Ölüm. Sizin canınızın yanması demek benim kalbimin paramparça olması demek. Size zarar veren bana zarar vermiş olur Yağmur. Eğer onlar ölmezse tekrar tehlike arz edebilir ve size zarar vermeye çalışabilir. Ben bu riski göze alacak biri değilim ve ortadan kaldırmayı seçerim. Sonsuza kadar. İstersen bana katil de. Umrumda olmaz çünkü ben ne yapıyorsan sizin için yapıyorum. "

Evet, Savaş katildi ama canı yandığı için can yakmıştı. Buna ben karşılıklı ödeşme demek istiyordum. Çünkü Savaşıma katil sıfatı hiç yakışmıyordu. "Şimdi anladın mı neden onların öldüğünü?" Diye sorduğunda burnumu çekip konuştum, "Evet, şimdi anladım."

=>=>=> DEVAM EDECEK =>=>=>

GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin