35.BÖLÜM PART 1

2.8K 129 7
                                    

Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹 

Yağmur'dan

Sonunda Savaş'la iddaalaştığımız gün gelmişti. Yani bu gün Cumartesiydi. Bu kampın hakkını vermek için derslerime çok iyi çalıştım ve hocaların yapacağı mini quizden başarıyla geçtim. Bu başarıma Savaş, annem ve babam misali çok sevinmişti. Onun desteği beni ayakta tutuyor, onun sayesinde bu kadar başarılı olduğuma inanıyordum.

Şu an neredeyse Savaş'la on beş dakikadır yoldaydık. Radyoda çalan ida tatlıses-Yada boşver çalarken Savaş sesi biraz daha yükseltip camını yarıya kadar açtı. Savaş'a dönüp idaalı bir bakış atarak, "Bu gün ilk defa senin elinden yemek yiyeceğim." Savaş gözlerini bir kaç saniye yoldan ayırıp gözlerime baktıktan sonra, " Herkese nasip olmaz benim yemeklerimi yemek," dedi ve gòz kırptı. "Sadece yemeğini değil ellerinle yedireceksin. Geçen gün öyle demiştin."
"Yaparsam yedireceğim, yapamazsam sen ne yapacaksın?" diye sorduğunda idaaya adım adım ilerlediğimizi fark ettim.
"Bir şey yapmayacağım. Sen kaşındın kardeşim, beni işin içine karıştırma." diye terslediğimde Savaş, "Ben yaparsam yedireceğim ama yapamazsam sen yapıp sen yedireceksin." dedi. Şarkının sesini kısıp, "Ben mangal yapamam." dedim ve sonra da "Tamam iddaa işini unut. Ben mangal falan yapamam." deyip kenarı çekildim. O gavur tohumu, sırf beni rezil etmek için yapabiliyorsa bule yapmazdı.

Yarım saat sonra ağaçların sıklaştığını görünce ormana yaklaştığımızı anladım. "Ben bir şey sorcam, bizim evin arka tarafı zaten ormanlıktı neden buraya geldik?" dediğimde Savaş gülümsedi, sanırım "Bizim evin" kısmına takılmış gülüyordu. "Yani senin evinin arka tarafı," dediğimde yüzündeki gülümseme bir anda kayboldu . "Evde sadece ben kalmıyorum, sende kalıyorsun, orası seninde evin." Ortamı daha fazla gerinleştirmeden konuyu kapatmak en iyisiydi,
"Tamam her neyse, neden orada değiliz?"
"Orada göl yok, bazı ağaçlarda yeni dikildi daha küçükler."
"Anladım tamam." dediğimde Savaş'ta arabayı durdurdu. anahtarı kontaktan çekip "hadi geldik." Dedi. Emniyet kemerini çözüp arabadan indikten sonra bende hızlı davranarak emniyet çözüp arabadan indim ve Savaş'ın yanına, arabanın bagajına doğru ilerledim. Bir kaç dakika sonra Mert ve Azra, Ecrin ve Bora iki grup olarak ayrıldıkları arabalarından inip yanımıza geldiklerinde herkesin elinin dolu olduğunu gördüm. Sabah savaşla birlikte hazırladığımız çantalarımızı, Savaş'ın gitarını ve çift kişilik çadırı almak için bagajı açan Savaş, bana sadece kendi çantamı verdi ve bütün yükü kendisi aldı. Israr etsemde elindeki yükleri vermemekte kararlı olan Savaş'a daha fazla ısrar etmedim ve göl kenarına doğru yavaş adımlarla hep birlikte ilerlemeye başladık.

Uzun bir yürüyüşün ardından gölü görünce rahat bir nefes aldım. Neredeyse yarım saattir gölü arıyorduk, korkmaya başlamıştım doğrusu, on dakika daha yürüseydik korkum bütün vücumu ele geçirip kaybolma alarmlarım çalmaya başlayacaktı.

Kamp için gölün hemen yanına uygun bir yer bulup yerleşmeye başladığımızda ortada tatlı bir telaş vardı. Bora, Savaş ve Mert çadırları kurmaya çalışırken, ben, Ecrin ve kahvaltıyı hazırlıyorduk. Neredeyse yarım saat sonra herkesin işi bitti ve kahvaltı masasında toplandık. Hava, Savaş'ın da dediği gibi sıcak ve güneşliydi. Uzun zaman sonra kendimi kahvaltı yaparken ferah ve mutlu hissediyordum.

Kahvaltımı yapıp elime çayımı aldım ve kahvaltı sofrasından ayrıldım. Ayağa kalkıp göle doğru yavaş adımlarla göle doğru ilerlediğimde arkamdan birisinin geldiğini hissettim. Arkama dönüp baktığımda arkamdakinim Savaş olduğunu gördüm. İçimden "Bir rahat bırak beni." Desemde Savaş'a karşı gülümsedim. Konuşmaya geldiğinin farkındaydım ve onu sinirlendirmek istemiyordum. Savaş'ı beklemeden gölün kenarına doğru gittim ve çime oturdum. Bir kaç dakika sonra Savaş'ta yanıma gelip oturdu, elini omzuma atıp beni yavaşça kendine çekti ve kalkmama için sıkıca tuttu. "Moralin bozuk." Dedi Savaş göle bakarak. "Tam tersi çok mutluyum. Uzun zamandan sonra ilk defa sakin ve mutlu bir şekilde kahvaltı yaptım."
"En son ne zaman mutlu bir şekilde kahvaltı yaptın?" Dedi sesindeki tını bana üzgünlüğünü belli etti. "En son dört sene önce ." Dedim doğruları söyliyerek. Annem ve babam yaşarken her gün güzel bir kahvaltı yaptığım söylenemezdi. Savaş omzumdaki elini belime indirip yüzüme baktı. "Şimdi bunları düşünme, hava güzel, ortam güzel." dedi ve arkamızdan seslen Bora'ya baktı.

"Sizi buraya sevginizi gözler önüne serin diye getirmedik. Kaldırın o kıymetlinizi, buraya top oynamaya gelin!" Savaş, belimdeki elini çektikte sonra gülerek yüzüme baktığımda Savaş'ında güldüğünü gördüm. "O koca kıymetlini kaldır, top oynamaya gidiyoruz." Gözlerimi kocaman açıp Savaş'a dik dik bakmaya başladım. "Adam gibi söyle be söyleyeceksen, sanane benim kıymetlimden?!" Utandırmıştı. Normalde Savaş'a böyle konuşmazdım ama utandığımda çenemi tutamaya biliyordum. Ayağa kalkıp Ecrin, Azra, Mert ve Bora'nın olduğu yere hızlı adımlarla ilerledim ve ağacın altında duran topu elime aldım. "Ee, ne oynayacağız?" Diye ortaya laf attığımda Bora elimdeki topu alıp "Futbol." Dedi. Azra ve Ecrin "Hayır ya." Diye itiraz ettiklerinde artık çok geçti, Bora, Mert ve Sapık Savaş kaleleri hazırlemeye başlamışlardı bile.

Birkaç dakika sonra takımlar kuruldu. Ben Bora ve Azra, diğer takımda ise Savaş, Mert ve Ecrin'den oluşuyordu.

Maç başladığında sadece izlemekle yetindim. Zaten oynayamıyordum. Neden kendimi yorayım ki?

On dakika sonra Mert'ten "Gool!" sesi duyulunca gözlerimi Mert'e odakladım. Bora, "Abi, ben saymıyorum. Attınız bana bütün kızları Savaş ve siz kaldınız." dedi siten ederek. "Ben futbol oynayamam." Diye itiraf ettiğimde Bora, bana dönerek, "Takıma bak." Bora sinirlenmiş zaten bende oyundan çıkmıştım. Savaş'a doğru ilerledim ve elindeki topu alıp, "Hafi voleybol oynayalım. Oynayamayan yoktur sanırım." Dedim herkese karşı bakarak. Azra ve Ecrin'de bana katılarak, "Aynen hadi oynayalım." diyerek destek oldular. Voleybollda iyiydim. Birkaç sene voleybol kursuna gitmiştim. Lisans çıkartmıştım. bu yüzden voleybol konusunda baya iddaalıydım. "Maç mı yapalım yoksa yuvarlak oluşturup öylesine mi oynayalım?" Savaş bana dönüp iddaalı bir ses tonuyla, "Maç yapalım, kızlara erkekler?
Savaş'a dönüp, "Tamam kabul, Kaybeden?"
"Ne yani iddaaya mı gireceğiz?"
"Neden olmasın? Kaybeden bir şey yapsın."
Ecrin atladı, "Ben bu sümüklülere bir şey yaomam vallahi, siz kendi aranızda girin iddaaya ." Diverleri de Ecrin'in fikrine katılıp iddaadan çekildi. Savaş'a dönüp "Kaybeden, kazananın istediği her şeyi yapar."
Savaş bana yaklaşıp, "Her şeyi?" dedi çapkınca. Gözlerimi açıp Savaş'ın karnına küçük bir çimdik attıktan sonra "Aklımdaki hariç." dedim sessizce çemkirerek. "Anlaşma yapıldı, söz ağızdan bir kere çıkar." Savaş elimdeki topu alıp bir anda alıp "Hadi geçin Bora ve Mert benden, Ecrin ve Azra senden." dedi herkese bakarak.

Birkaç dakika sonra erkekler fileyi ayarlayıp karşımıza geçti ve nerdeyse yarım saat sonra birinci seti biz aldık. Bu teklifi iyi değerlendiremeyen Savaş sinirlenmişti sanırım. Şu anki sert oynayısı bunu gösteriyordu.

İkinci sertin bitmesine son beş sayı kalmıştı skor, yirmiye on sekizdi. Birinci set bizdeydi fakat Savaş, iddaayı kaybettiği için sinirli bir sekilde bakıyor, buda onu sinirlendirdiğim için daha çok mutlu olmamı sağlıyordu.

Servis sırası Azra'da olduğundan topu başlatıp karşı tarafa gönderdi, topa karşılık veren Bora, topu bana doğru sert bir şekilde vurduğunda topa, manşet ile karşılık verip topu Ecrine kaldırdım, "Ecrin!" diye bağırdığımda Ecrin, topu onun için kaldırdığımı amladı ve sert bir şekilde sağ eliyle çaktı fakat bu sayı için pekte yeterli olmadı. Mert topa manşetle karşılık verip arkasında duran Savaş'a topu kaldırdığında Savaş'ın sert bir şekilde çakacağını anladım ve Savaş'ın olduğu yere doğru fileye ilerleyip blok yalmak için ellerimi kaldırıp zıpladım. Savaş'ın topuna engel olduğumda tol tam yere düşüp sayı olacaktı ki Bora kendini yere atıp topu kurtardığında top Mert'e tekrar geldi ve Savaş'a tekrar kaldırdı. Savaş'ın yüzündeki sıkılmışlık iyice belirgenleştiğinde "Sayı almak için sert bir sekilde vuracak." diye düşünüp sadece yerimde durup kendimi manşetle karşılık vermeye odakladım. Tahmin ettiğim hini Savaş sert bir top attığında ir an dona kaldım, ellerim açılmadı ayaklarım geriye gitmedi. Top ise bor meteor misali yüzüme çakıldı.

Çığlık atıp ellerimi yüzüme kapattım ve olduğum yere çöktüm. Gözlerimi kapatıp burnumun sızladığını, yüzümün yandığını hissettim.

Saniye içinde herkes başıma toplanıp "Yağmur, iyi misin?" diyen sesler çoğaldığında Savaş bir elini belime koyup diğer elini ise yüzümdeki ellerimin üstüne koyup "Aç yüzünü." dedi normal bir sesle.
Gözlerimi açtığımda burnumun acısı ve içimdeki sinirle ellerimi yüzümden çekip Savaş'a sinirli bir sekilde bakmaya başladım.
"Burnumsızlıyor! Kırsaydın!"

=>=>=>DEVAM EDECEK=>=>=>

GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin