12. Bölüm[ Özür Dilerim]

35 17 11
                                    

Multimedia Lamia.
İyi okumalar arkadaşlar. Lütfen düşüncelerinizi belirtip vote vermeyi unutmayın.
Yazım hatalarım için kusura bakmayın.

Tavanı izliyordum yaklaşık iki saattir. Gözlerim, kırpmayı unutmamdan dolayı sızlamaya başlamışlardı. Hani bir yere bakıp düşüncelere dalarsınız ve gözlerinizi kırpmazsınız ya, öyle işte. Duruşumu değiştirip, kapıya bakan tarafa döndüm yatağın içinde. Olabildiğince yorgana sarılıp gözlerime kadar çektim. Üşüyordum. Burada hava bayağı soğuktu. Oysaki bir önceki gelişimde sıcaktı.

Kapı tıklandı ama umursamadım, iyice sokuldum yorgana. Kalkmak istemiyordum. Bir kere daha tıklandı ve hemen ardından açıldı.

"Lamia, iyi misin? Dışarı gelmeyince merak ettim. Kahvaltı masası hazırlanıyor, hadi gel bir şeyler ye. Akşamda yemedin zaten."

O iğrenç gece gözlerimi Uras'ın kucağında yummuş, sabah çadırda Merih'in kolları arasında açmıştım. Gece kızlarla hep beraber aynı çadır da kalmıştık belli ki. Uras, güneş doğar doğmaz herkesi gür sesiyle kaldırmış saraya doğru yola koyulmuştuk. Öğlen vakitlerinde anca varabilmiştik saraya. Merih gelene kadar bir çok soru sormuştu. Aklımdan geçiripte saçma olduğunu düşünüp soramadığım soruların cevabını almıştım. Saraya gelene kadar Merih'in uğraşlarına rağmen tek kelime etmemiş, saraya gelincede önceden kaldığım odaya geçip uyumuştum. Akşam yemeğine çağrılmış ama gitmemiştim. Merih yatmadan önce gelip, yatağımın başucundaki komidinin üstüne koyduğu sütü içmiştim sadece. Evet süt.. Süte karşı zaafım vardı, çok severdim.

"Tamam öyleyse, artık kalkıyor musun diye sormuyorum. Hadi, sor neden de. Sordun kabul ediyorum. Neden? Çünkü istesende istemesende kalkacaksın!" Merih yatağın kenarına oturup yorganı başımdan çekti.

Kalkmayı istemediğimi belirtecek inilti sesleri çıkardım.

"Hayır canım, kalkacaksın!"

Yorganı üstümden tamamen çekip kollarımdan tuttu. Beni yataktan tamamen kaldırıp banyoya iteledi.

"Güzelcene bir duş al. Sonra haber ver saçını ben yapacağım. Bende şimdi çıkıyorum Kamelya'dan sana kıyafet alacağım. Tamam mı?"

Başımı tamam der şekilinde sallayıp banyoya doğru adım attım. O da odadan çıktı. O çıktığı gibi yatağa yöneldim. Tam yatacaktım ki kapı tekrar açıldı. Sinirlendiğinde çıkardığı cazgır sesiyle bana bağırdı. İstemsizce başımı dikleştirip, kollarımı iki yana doğru uzatttım. Kısaca hazır ol duruşuna geçtim.

"Lamia! Hemen banyoya! Bu bir emirdir!" Sağ elimi anlıma doğru götürüp cevap verdim.

"Emredersiniz Merih Hanım!" Sertçe kapıyı kapatıp çıktı. Bu halimize gülerek banyoya geçtim.

Duş almak çok iyi gelmişti. Merih'in getirdiği elbiseyi giyip banyodan çıktım. Bu elbise Kamelya'nın diğer süslü püslü kıyafetlerine benzemiyordu. Çok daha sade, koyu ve mat renkler hakimdi ve en önemlisi rahattı.

"Hadi geç bakalım aynanın karşısına, hemen saçını yapayım. Kahvaltıya geç kalacağız. "

Dediğini yapıp sandalyeye oturup aynaya döndüm. O da arkama geçip saçlarımı taramaya başladı.

"Neden bana gerçeği anlatmadın?" Bende bunu ne zaman konuşacağız diye düşünüyordum.

"Aslında anlattım ama sen uyduruyorum sandın. Bende öyle kalmasını istedim çünkü buraya bir daha gelmeyeceğimi sanıyordum."

"Evet öyle sandım ama beni inandırabilirdin. Lamia, benim annem ve babam burada olabilirler. Yıllarca onlara karşı nefret besledim beni terk ettikleri için. Ama o gece az kalsın ölecektim. Bunun olmasını istemedikleri için, bu savaşın bu kayıpların arasında yer almamızı istemedikleri için bizi güvenli bir yere bırakmak zorunda kaldılar. Onları ilk defa anlayabiliyorum. Eğer Kamelya gelmeseydi ve bana anlatmasaydı hala ailemden nefret ediyor olacaktım. Çok bencilce bir davranıştı yaptığın."

Haklıydı. Evimden, ailemden ayrılmak istemediğim için Merih'ten gerçekleri saklamıştım. Oysaki benim gerçek ailem onlar değildi! Ne kadar zor olsada bunu kabullendim! Ama yine de onlar beni büyütüp sevdiler. Üstelik öz çocukları bile değildim. Şimdi de onları terk etmeyeceğim, onlar benim için her zaman değerli olacaklar. Ve artık burada kalıp ne yapmam gerekiyorsa onu yapmam gerektiğini de biliyorum.

"Özür dilerim. Ben sadece korkmuştum. Bedenimde ki değişimlerden, evimi ve ailemi terk etmek zorunda kalmaktan korktum. Gerçekten özür dilerim." Başımı önüme eğip ellerimi kucağıma aldım ve parmaklarımla oynamaya başladım.

"Bir daha bunu yapma olur mu? Beni ilgilendiren şeyleri benden saklama. Hatta şöyle yapalım ve birbirimizden hiçbir şey saklamayalım tamam mı?" Başını eğerek yandan yüzüme bakmaya başladı.

"Tamam olur." Beni affettiği için mutluydum ve bunuda sesime yansıtmıştım.

Verdiğim cevaba karşılık olarak yanağımdan öpüp dikleşti ve tekrar saçlarımı taramaya başladı. İlk önce yanlardan küçük örükler yaparak arkada birleştirdi. Aynı zamanda da küçük bukleler bırakmıştı iki kenarda da. Birkaç tane örük daha örüp saçlarımı ördüğü örüklerle beraber arkada toplamıştı. Bu hali hoşuma gitmişti ve sanırım saçlarımın beyaz olmasına alışmaya başlamıştım.

▪▪▪

Hava soğuk olsa da güneş dokunabildiği her yeri ısıtıyordu. Güneş almayan, gölge olan yerler ise güneşe inat çok soğuktu.

Yemyeşil çimenlerin, ve aralarında olgunlaşan rengarenk çiçeklerin sergilendiği ormanda dolaşarak düşünüyordum. Nasıl kendimi kontrol edebileceğimi, nasıl Zaheer ve adamlarıyla mücadece edebileceğimi, anne-babamı nasıl bulabileceğimi düşünüyordum. Aynı zamanda da aklıma hep, ya başaramazsam endişesi geliyordu-ki bu beni korkutuyordu. Midemden gelen guruldamalar dikkatimi dağıttı.

Sabah odamdan Merih'le kahvaltıya gelmiş bir tek süt içip kalkmıştım. Başta Raava olmak üzere herkes bir şeyler yemem için baskı yapsada yiyememiştim. Tabi bu herkese Uras dahil değil. Yüzüme bile bakmamıştı. Her zaman ki Uras işte! Herneyse sütümü içtikten sonra Raava'dan izin isteyip-ki bu saygıdan- bahçeye inmiştim.

Biraz daha gezinip sarayın ön bahçesine geri döndüm. Bu esnada Buddy'i 6-7 yaşlarında iki çocukla beraber oynarken gördüm. Buraya nasıl geldiğiyle alakalı hiçbir fikrim yoktu. Şaşkın bir şekilde oyun oynayan çocukların yanına gitmeye başladım. Onlara doğru geldiğimi gördüklerinde oyun oynamayı bırakıp bana döndüler. Güler bir yüzle ne yaptıklarını sordum sanki oyun oynadıklarını bilmiyormuş gibi.

"Erebus'la oyun oynuyoruz." Bana daha yakın duran erkek çocuğu neşeli sesiyle cevap vermişti. Hemen bir adım arkasında duran kız çocuğuda başıyla onayladı.

Önce etrafıma bakınıp Ere- neydi? Herneyse dedikleri o çocuğa bakındım. Yani çocuk olduğunu tahmin ediyorum, bir yetişkin olacak değil ya. Arada da Buddy'e bakıyordum. Oda oturmuş bana bakıyordu. Bir şeklide lafı Buddy'e getirip, onu nasıl ve kimden aldıklarını öğrenecektim.

"Ben arkadaşınızı göremedim. Nerede?" Yere dizlerimin üstüne oturarak sordum.

"O burada, işte." Diyerek Buddy'i gösterdi küçük parmaklarıyla kız olan. Galiba Buddy'e kendi aralarında taktıkları bir lakabtı bu. Fazla üstelemeyip kendi isimlerini sordum.

"Ben Katara, Meclis üyesi Fenrir'in kızıyım." Sarı saçlı, yeşil gözlü, çiçek elbisiyle tatlı mı tatlı olan kız cevap verdi ilk önce.

"Katara'nın abisiyim. Adım Aang." Çok sevimli bir çocuktu. Büyüyünce yakışıklı bir delikanlı olacağı çok belliydi.

Gülümseyerek; " Bende Lamia, memnun oldum çocuklar." Dedim. Küçük kız hafif şaşkın bir şekilde koşup boynuma sarıldı.

"Sen Lamia'mısın gerçekten!" Bağırarak söylediği şey için afallamıştım. Tam cevap verecektim ki yanımıza gelen orta yaşlı bir kadın çocukların gitmesi gerektiğini söyleyip ellerinden tutarak götürdü.

Buddy ise hala aynı yerde oturup etrafa bakınıyordu. Amacım onun nasıl geldiğini öğrenmekti ama tabi olmadı.

"Buddy gel bakalım, özledim seni." Ona doğru emekleyip kucağıma aldım. Onun yanımda olması sanki bütün dertlerime deva olmuştu. Unutmuştum kısacık bir anlığına. O sadece bir köpek değildi, o benim her şeyimdi. İşte Buddy benim için bu kadar değerliydi.

▪▪▪

TESSERACT[Dördüncü Boyut] #Wattys2018 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin