17.Bölüm: "Mahvetmek ve Mahvolmak"

12.6K 799 254
                                    

Selaaam, hastalığım bitti gitti sonunda. Bende size bol ıhlamurlu bölüm yazdım.

Multimedya;Bir sonraki bölüm spoileri
Bölüm şarkısı; Billie Eilish - idontwannabeyouanymore

"Alkan nerde?" Uyku mahmurluğuyla gözlerimi ovuşturdum. Ablam elindeki ıhlamuru bırakarak ofladı. "Acil bir işi çıkmış, gitmek zorunda kaldı." Kırılsam da kırıldığımı belli etmeden gülümsedim.
"Onun sayesinde iyileştim." Ablam kesin öyledir bakışı atarak ıhlamuru burnuma dayadı.

"Ablacım alt tarafı hayvan gibi dayak yedim bir sakin ol ya!" sinirle güldü. "Alt tarafı, farkında mısın bilmiyorum ama hem hareket edemiyorsun hem de kolun kırık be!" Çirkefleşmişti. Ablası bu haldeyken yirmi yaş daha yaşlı gözüküyordu gözüne.

"Tamam canım, tamam. Şimdi sen neden bağırıyorsun ki bana.. hoş mu bu yaptığın? Hem zaten Alkan ilgilendi benimle, gayet iyiyim şu an." Şirince gülümsedim. Böyle güldüğüm zaman kimse bana dayanamıyordu. "Maymuna benziyorsun.
Şirin falan değilsin." kaşlarımı çattım.

"Nasıl ya? Sen bence bir göz doktoruna git abla valla bak sen bu gidişle fazla yaşamaz-" burnuma soktuğu ıhlamuru bu sefer sinirle ve dikkatle salladı. Biliyordu tabi sefil, dökülürse kendisi silmek zorundaydı. "Şunu iç, bir de renkli kirlin var mı onu soracaktım." Geçen gün üzerine kola döktüğüm kırmızı üstüm aklıma gelince aydınlanma yaşamış gibi, ıhlamur olmayan elimle dolabımı işaret ettim.
"Kırmızı üstümün üzerine kola dökmüştüm." alnını tutarak ayağa kalktı. "Başım çok kötü ağrıyor. Kira yine geçen aykinden fazla gelmiş." Durularak doğrulmaya çalıştım.

"Abla bir iyileşeyim. Söz çalışacağım yardım edeceğim sana, üzme kendini bu kadar." alnımı öperek saçlarımı karıştırdı. "Biz ne zorluklar atlattık paşam? Bir kira mı koyacak hade yallah." Sonda yaptığı kıro harekete gülmek istesem de gülemedim. Gerçekten o kadar hayırsızdım ki! bir işin ucundan tutmuyor, bütün yükü ablamın üzerine yıkıyordum. Ne bizim sosyete bir hayatımız vardı, ne de Alkan ve ailesi gibi yaşamaya imkanımız..

"Of sıçayım ıhlamuruna da.." nimet olduğu aklıma geldi. "Ay tövbe tövbe." Bardağı burnumu kapatarak diktim. Keşke iyileşmek için kola içebilseydik.
Çalan telefonumla beraber yatağımda yayılarak cevaplandırdım. Selin arıyordu.

"Efendim ballı çöreğim?" Hıhladı. "Yesinler senin ballı çöreğini. Dayak yemişsin hayırlı olsun." Elimi ağrıyan belime attım. "Dostlar sağolsun." sıkılmış gibi hızlı hızlı konuştu. "Geliyorum hazırlan." Sırıttım. "He hazırlanırım kanka. Ayağa kalkmam yasaklandı sen hazırlan diyorsun. Kolum kırık benim kolum!" Selin telefonun diğer ucundan kahkaha atıyordu.

"Duyduğuma göre az daha tahtalı köyü boyluyormuşsun." Kafamı salladım. "Hiç sorma. Anahtarlar paspasın altında. Neyse Alkan arıyor, gelirsin öptüm bay bay." Telefonu hızla kapatarak arkaplanda olan ama şimdi tam arama gibi gözüken Alkan'ın aramasına baktım. Kül kedisi gibi gün bitince kayboluyordu pezevenk.

"Efendim Alkancığım, yoksa beni mi özledin?" Umursamayarak kendi diyeceği şeyi söyledi. "Napıyorsun?" Ofladım. "Hiç ne yapayım, yatıyorum öyle. Sen napıyorsun?" Ihlamur bardağına diktim gözlerimi. Çay bardakları neden ince belli oluyordu? "Şirketin işleriyle uğraşıyorum.
Bok bok şeyler. Gitmek zorunda kaldım, telafi edeceğim." Hahladım.

Nasıl telafi edecekti, bırakıp gittikten sonra kırılan minnoş, küçük, tatlı, mini minnacık kalbimi öyle kolay yapıştıramazdı. "Gerek yok ya öyle şeylere. Yalnız değilim zaten." Homurdandı. "Umarım bahsettiğin kişi ablandır." ıhladım. "Değil. Selin gelecek." Karşı taraftan sinirli bir iç çekiş duydum. Ardından birileriyle konuşmaya başladı. "Engin, Şirket sana emanet. Haluk gelene kadar idare edersin." Birkaç hışırtıdan sonra sesi, tüylerimi diken diken edecek kadar sıcaktı. "Selin şırfıntısını geri gönder, geliyorum." Ardından telefonu kapattı.

Oflayarak yatakta tepindim. Canım acımıştı be!
"Ben ne yapacağım? Selin'i göndersem bin yıl trip yerim, göndermezsem Alkan ağzıma sıçar." Biraz düşündükten sonra hiçbir sonuca varamayınca kafamı duvara sürterek onu eritmeye karar verdim.

Tam duvara kafamı sürtecektim ki çalan zille beraber sıçradım. "Hay babanı." sonra yeni akıl etmiş gibi kapının açılma sesini dinledim. "Tahmin edeyim anahtarların paspasın altında olduğunu unuttun, sonra da saçma saçma söylendin." İçeri giren sarı saçlı kafayla beraber seslice yutkundum.

"Hayır. Aksine bana söylemediğin halde anahtarların paspasın altında olduğunu tahmin edecek kadar zekiyim." duble yutkundum. "A-lkan?" Yavşakça gülümsedi.

"Ara ve gelmemesini söyle." zoraki gülümsedim. "Şey hani Selin geleceğini söyledi ya hani bende gel dedim şimdi ayıp olma-" dibime girerek çenemi parmak uçlarıyla kaldırdı. "Devam et." Sanırım devam edersem beni o çok sevdiğim fındık ezmesi gibi ezecekti. "Ben arayayım o zaman." Of Yekta bir bokuna tamam demesen ya şu çocuğun. "Alo ballı çöreğim." Alkan'ın kaşları çatılınca yutkunarak alnımdan süzülen ter damlasını görmezden geldim.

"Ablam geri geldi de. Biraz hastaymış biz bir de buluşunca çok ses çıkartıyoruz hani." Alkan daha da sinirlenerek gevşekçe tuttuğum telefonu kaptı. "Kısacası gelmeni istemiyoruz." sonra telefonu kapattı. Elimi alnıma vurarak burnumu kırıştırdım. "Ya belamı sikecek şimdi. Ne diyeceğim ben ona?" telefonu duvara fırlatacak gibi kaldırıp, tekrar yatağa bıraktı. "Önce bana ne diyeceğini düşün istersen, Ballı çöreğim de ne demek oluyor?"  Tam açıklama yapmaya hazırlanıyordum ki duraksayarak gülümsedim.

"Sen beni mi kıskandın?" Kafasını iki yana sallayarak "Hayır." Dedi. Hiç inandırıcı olmamasıyla beraber başka bir açıklaması da olmayacağını da hesaba katarsak beni kıskanmıştı. "Tamam, tamam." 
"Hayır diyorum sana." hımlayarak kırık kolumu sarmaladım. Şimdi vurursa koluma gelmesindi. Bunu fark etmiş olacak ki gözlerinden ufak bir kırgınlık geçti. "Sana vurmam." Kimsenin vurmasına da izin vermem demek istedi. Fakat diyemezdi çünkü zaten bunu yapmıştı. Her şeyden habersiz karşımdaki düşünceli bedene baktım.

"Özür dilerim ben öyle yapmak istememiştim, refleks." Kafasını sallayarak sessizleşti. Onu bir şekilde konuşturmam lazımdı. "Ee oturmaya mı geldik?" Kafama sıçayım. Bu muydu çocuğu konuşturma şeklim? İçimden kendime söve söve dudağımı ısırdım.

"Tuvalete gidiyorum." Ayağa kalkarak gülmekle gülmemek arasında kalmış yüz ifadesini normale döndürdü. Tam ağzımı açıp özür dileyeceğim sırada Alkan'ın telefonuna bildirim geldi. O bildirime hemen bakmalısın Yekta.

Hayır, bakmayacaktım.
Sadece üstten bir bakacaksın..
Soğuk terler dökerken telefonu elime aldım.
Bir gözüm tuvalette bir gözüm telefondaydı.

Mesaja dikkatli baktığım zaman Cüneyt'ten geldiğini gördüm. İçeriğini okuduğumda ise adeta kanım donmuştu.

Kimden; Cüneyt
Alkan, sanırım Yekta onu dövdürttüğünü biliyor. Serdar ağzından kaçırdığını itiraf etti.

Telefon tekrar ve son kez titredi.
Bu çocuk onu mahvettiğini bile bile neden hala seni yanında istesin ki? bu işte bir iş var.
Keşke Yekta'da onu mahvettiğini öğrendiği halde hala kalbinin neden onu istediğini bilseydi.

Arkadaşlar bu mutluluk uzun sürmez demiştim siz de bunu zaten biliyordunuz. Yeni bölüm böyle geldi. Yorumlarınızı alalım. Ayrıca çok hastaydım ve tatil için küçük küçük planlar yapıyorum o yüzden pek vaktim olmuyor. Umarım beğenmişsinizdir. Sizi seviyorum.

Küçük Balık (GAY)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora