2.2

4K 172 73
                                    

Geçiş bölümü lalalalalala

🌙🌙🌙

Bok.

Şu an bok gibi hissediyorum.

Neden böyle hissettiğimin bir açıklamasının olup olmadığını sorarsanız eğer, cevabım kesinlikle kocaman bir "Hayır." olur. Çünkü bende neden öyle hissettiğimi bilmiyorum. İki göğsümün arasında, yuva yapmış kuş gibi kendine yer belirlemiş yumru sürekli orayı eşeliyor gibiydi. Göğsüm rahatsızlıkla gıdıklanıyordu ve geçirmenin çaresi neydi onu da bilmiyorum. Sadece bok gibi hissediyorum o kadar.

O günün üstünden 3 gün geçmişti ve ben Calum ile ilgili hiçbir şey duymamış yahut görmemiştim. Okula gelmemişti ve sürekli Luke'la takılarak moralimi yükseltme çabalarını karşılıksız bırakmamak amacıyla sahte gülümsemeler atıp durmuştum.

Tanrım, Luke... O çok saftı. Masum, temiz... Sanki hayata gelme sebebi iyilik yapmaktı. Bazen bu kadar saf -ve biraz da aptal- olmasının sebebini sarışın oluşuna veriyordum. Böyle düşününce her şey daha kolay oluyordu.

"Anne?" diye seslendim odamdan çıkıp. Uyanalı birkaç dakika olmuştu ve aşağıdan gelen gülüşmeler yüzünden ne olduğundan emin olana kadar inmek istememiştim.

Geri bir cevap gelmediğinde dizlerime kadar gelen XL erkek tişörtünün üstünden belini kaşıyıp lavaboya gitmeyi es geçerek merdivenlere yöneldim. Trabzanlara tutunarak gıcırdayan merdivenler eşliğinde aşağı indim. Seslerin geldiği yere, yani mutfağa girdiğimde etraf aniden sessizleşti ve onu gördüm. Beni iki haftadır aramayan Şerefsiz Ashton'ı.

Gözlerimi kısıp 'sürtük' yüzümü takındım, daha sonra kollarımı göğsümün altında birleştirerek ağırlığımı tek ayağıma verdim.

Ashton kaşlarını çattı. "Ah bu bakışı biliyorum."

"Neden böyle baktığımı da biliyorsundur o zaman?" dedim kızgın bir ses tonu kullanarak ama sesini duyduğum andan itibaren içimde bir zerre tanesi kadar öfke kalmamıştı. Sesini bile o kadar çok özlemiştim ki...

"Finallerim vardı! Ders çalışmak dışında hiçbir şey yapmıyordum Anahera."

"Pekala seni affettim."

Güldü ve ben kollarımı açarak ona doğru adımlarken elin havaya kaldırıp beni durdurdu. "Git ve yüzünü yıka, ya da ne bileyim ağzını çalkala. Nefesinin iğrenç kokusunu buradan bile alabiliyorum."

Annem Ashton'ın dediğine gülerken "Tanrım!" diye bağırdım. "Resmen evimizde beni ezen birisini bulunduruyoruz. Anne kov şunu!"

Annemle Ashton'ın gülüşmeleri hala devam ederken sinirle inledim. Daha sonrasında ayaklarımı merdivenlere sertçe basarak lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkadım, ağzıma birazcık diş macunu sıkıp ağzıma su alarak çalkaladım. Tiftik tiftik olmuş saçlarımı tarayıp yüzüme krem sürdüm bu pürüzsüz yüze kolay kolay sahip olunmuyor!

İşlerimi halledip aynı mutluluk -ve sertlikle- mutfağa girdim. Kollarımı iki yana açıp bağırdım. "Sarıl bana!"

Ashton sandalyesinden kalktı ve bir mağara insanıymış gibi bacaklarını açıp yürüyerek geldi. Açtığım kollarım arasına girip bana sıkı sıkı sarılırken onu gerçekten özlediğimi fark ettim. Ve bana sarılmasıyla başlardaki depresif halimin de uçup gittiğini.

İkimizde sarılıp olduğumuz yerde sağa sola sallanırken yanağımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapadım. Ashton her zaman en iyi sarılan olmuştu. O güçlü olmasına rağmen sizi yumuşak bir peluş ayıya sarıldığınız hissi veren kolları vücudunuzu sıkı sıkı tutar ve uzun bir süre bırakmazdı. Burada uyuyabilirdim.

loveless :: chWhere stories live. Discover now