0.8

5.3K 249 119
                                    

Merhabalarr ben double updateci Aph

🌙🌙🌙

"Luke, yanlış telafuz ediyorsun. Ağzını biraz yay, anladın mı?" Luke'un mavi gözleri anlamsızca bana bakarken derin bir nefes aldım ve Tanrı'dan sabır diledim. "Benimle beraber tekrar et."

Luke, dikkatle dediklerimi dinledi ve başını salladı. "Vestido,"

"Vestido,"

"Azul su,"

Bakışlarını dudaklarıma çevirdi. "Azu- ne?"

Elimi alnıma yapıştırdım -ki feci acımıştı- ve başımı masaya yaslayarak Luke'un mahcupluk akan sesini işitene kadar öyle durdum. "Üzgünüm Anahera, bu derste gerçekten iyi değilim."

Kafamı masadan kaldırmadan, yanağımı koluma yaslayarak ona baktım. Yüzündeki gülümseme ufak olsa bile gözlerine ulaşıyordu. Işıl ışıl parıldayan mavi gözlerinden anlayabiliyordunuz. "Bence bir mola vermeliyiz."

Bu kadar hevesli(!) olması gözlerimi devirmeme sebep oldu. "Luke, daha başlayalı yarım saat oldu." dedim bıkkınca.

Omuzlarını bir çocuk gibi silkti. "Olsun, ben sıkıldım." Dirseğini masaya koyduktan sonra başını avucunun içine yasladı.

"Yanlış hatırlamıyorsam buraya notlarım B+'dan aşağı olmadığı için seni çalıştırmaya gelmiştim, eğlendirmeye değil."

Tek kaşını kaldırdı. "Yani burada öylecek oturacak mıyız? Sıkılarak?"

Dudağımı sanki gerçekten de üzülmüşüm gibi büzdüm, halbuki yakınından bile geçmiyordum! "Beklentilerini karşılayamadığım için üzgünüm Luke, ama sadece ders çalışacağız." Daha sonra yarım saatte işlediğimiz konulara baktım. Aslında, 'lar' ekini ekleyemezdik çünkü sadece bir konu işlemiştik.

BİR TANE.

Luke'a döndüm. "Ufak bir ara verebiliriz bence." Önceki cümlelerimden sonra düşen yüzü aniden aydınlandığında elimle ağzımı kapatıp güldüm. Ardından ekledim. "Biraz ara vereceğiz çünkü sen ve şu dili aklına almayan kuş kadar küçük beynin beni yordu."

"Eh, herkesi bir şeylerde yorarım." Pişkince sırıttığında kusmamı engellesin diye yutkundum. Ellerimi iki yana açarak kendimi sandalyede geriye attım. "Altında bir ima aramamaya çalışıyorum." Oturduğum sandalyeden kalkıp odasının kapısına doğru yürürken bileklere doğru sıkılaşan gri eşofmanımın düşen belini yukarı çektim. Luke arkamdan uzanıp kapıyı açtığında teşekkür ettim.

Odasından çıkıp aşağıya inerken annesinin sesini duyduk.

"Lukie-Pukie, markete gideceğim bir şey ister misin?"

TANRIM.

Az önce bana herkesi bir şeylerde yorduğunu söyleyecen oğlanın annesi ona Lukie-Pukie diye mi seslenmişti?

Gülmemek için aceleyle dişimi dudaklarıma geçirdim. Lukie-Pukie, ha? Onunla dalga geçmek için yalnız kalacağımız zamanı iple çekiyordum. Luke, Tanrı'nın adını sayıklarken geniş mutfaklarına girdik. Annesi tezgahtan cüzdanını alıp arkasını dönerken tekrardan Luke'un ismini bağırmıştı ki bizi görünce durdu. Ben geldiğimde yan komşularında olduklarından görmemişti. Luke'da haber vermediği için emrivaki yapmışım gibi durduğundan gergince gülümsedim. Önce şaşırdı, daha sonrasında gülümsememe karşılık verdi.

"Merhaba? Bana güzel bir misafir ağırlayacağımızı söylememiştin Lukie-Pukie?"

Başımı yana çevirip gülmemeye çalışırken Luke rahatsız olmuş bir sesle "Anne..." diye mırıldandı. "Bana böyle seslenmemen konusunda anlaştığımızı sanıyordum."

loveless :: chWhere stories live. Discover now