33

8K 306 377
                                    

Kızarmış burnum bana uzattığı kahveden çıkan dumanlarla ısınmaya başlamıştı. Hemen yanıma oturarak kollarını belime doladı.

"Ah, sana çok bağlandım Arline. Benim için mükemmelsin."

Kalbinin atışlarını hissedebiliyordum. Yine de ona küstüm işte.

"Yapma ama, onu ben öpmedim ki..."

Boynuma minik bir öpücük kondurduğunda kaşlarımı çatarak geri çekildim.

"Dudaklarını yeni deri çıkartana kadar yıka ve gel."

Gamzelerini göstererek başımı yine göğsünün üzerine çekti.

"Bunu zaten yaptım."

Saçlarıma bir öpücük daha bıraktı. Kollarında ne kadar huzur bulsam da çaktırmamaya çalışarak elimdeki kahveyi karşımızdaki sehpaya eğilerek bıraktım.

"Gönlünü nasıl alabilirim sevgilim ?"

Bastırarak son söylediği kelimeyle yutkundum. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu. Yavaşça üzerinden doğruldum.

"Sana birkaç soru sormak istiyorum."

Kahvemi tekrar elime alarak konuştuğumda dudaklarını kıvırdı.

"Pekala..."

Bacaklarımı kendime doğru çekip kahvemden bir yudum aldım.

"Clay doğduğu zaman ne hissettin?"

Gamzelerini göstererek gözlerini yuvalarında döndürdü.

"Çok stresliydim. Derse girdiğim an bir telefon geldi ve Kristie'nin doğuma gittiğini öğrendim. Dersi bırakıp hızlıca hastaneye gittim ama doğum çoktan başlamıştı. Yine de zorla içeri girdim. O an ona destek olmak için elini tuttum. Ailesi dışarda beklediği için daha çok strese girmiştim. Clay'i ben doğursam bu kadar strese girmezdim."

Son cümlesine kıkırdadım.

"Daha sonra tüm oda Kristie'nin çığlıklarından kurtuldu. Ama odayı tiz bir çığlık kapladı. İşte o an içimde bir şeyin cız ettiğini hissettim. Her şeyin artık daha farklı olacağını o zaman anlamıştım. Artık hayatımda bana muhtaç küçük bir canlı vardı. Bana benzeyen, beni küçük kalbine sığdırabilen..."

Gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde buruk bir şekilde gülümsedi.

"Onu yıkadılar, temizlediler, üzerini giydirdiler. İlk önce benim kucağıma verdiler. Yüzündeki deriler biraz soyulmuş ve kıpkırmızıydı. Gözleri çok koyu bir maviydi. Oğlumun çirkin olduğunu düşünmüştüm ama yine de benim oğlumdu."

İkimiz de ufak bir kahkaha attığımızda dolu gözleriyle dudaklarını yaladı.

"Onu incitmemek için çok dikkatli bir şekilde tuttum. Yavaşça başımı eğip kokusunu içime çektim. Hayatımdaki en güzel koku olduğuna yemin edebilirim..."

Onun gözleri dolu doluyken ben öylece gözlerine bakıyordum.

"Bana baktıktan sonra dudaklarını büzerek ağlamaya başladı. Ben de ne yapacağımı bilemeyerek onu Kristie'ye verdim. Onu emzirmeye çalıştı ama Clay bir türlü emmedi. O bebeği tutarken ben de emebilmesi için Kristie'nin göğsünü tutuyordum. Tam bu manzarada ailesi içeri geldi ve ne yapacağımı şaşırdım. Elimi hızla çekip geri çekildiğimde Clay ağlamaya başladı ve ailesi kızgınca bana baktı."

Kahvemden bir yudum alarak dinlemeye devam ettim.

"Oğlumun doğduğunu haber vermek için ailemi aradım. Herkes hastaneye doluşunca ordan çıktım. Bir hafta sonra Kristie'yi evde ziyaret ettim. Lohusa olduğu için bir ay onun ve oğlumun yanında kaldım. Daha sonra hep parçalı oldu hayatım. Oğlumu ayda bir, iki ayda bir görür oldum. Sadece doğum günlerinde tam olarak yanında oldum. Bunun için pişmanım. Umarım büyüyünce bu yaşlarını hatırlamaz."

Acıyla gülümsediğinde yutkundum. Sorduğum soruyla onu mutlu etmek istemiştim ama o daha çok üzülmüştü. Parmaklarımı yanaklarında gezdirerek gözlerine baktım.

"Harika bir babasın."

Elimi tutarak üzerine bir öpücük kondurdu.

"Peki sen, sen nasıl bir anne olurdun?"

Dudaklarımı kıvırdım.

"Anne olmak istemiyorum."

Kaşlarını kaldırarak arkasına yaslanmıştı.

"Bunu bir kez daha sormuştum. Ama sebebini bana detaylıca anlatır mısın?"

Kahvemi avuçlarımın arasına alarak kendimi ısıtmaya çalıştım.

"İyi bir anne olmam, olmayacağım. Çocukluğumda çektiğim ne varsa onun intikam duygusu büyüyor içimde. Sana çok canice gelebilir ama ne yaşadığımı ben biliyorum..."

Kollarını bana dolayarak alnımın kenarına bir öpücük kondurdu.

"Ama senin yaşadıklarından masum bir canlı sorumlu olmamalı Arline..."

Omuz silktim.

"Hamile kalmaktan korktuğum için kimseyle birlikte olmadım. Verdiğin hapa rağmen sanki içimde bir şeyler varmış gibi hissediyorum."

Kıkırdayarak bana yanıt vermiş oldu.

"Kendini fazla kasıyorsun, rahatlamaya çalış."

Kahvemi tekrar dudaklarımın arasına götürerek bir yudum içtim.

"Eğer hamile kalsan ne yapardın?"

Kahvemi dudaklarımdan ayırdım.

"Kesinlikle aldırırdım."

Kaşlarını kaldırarak yeni bir soru ekledi.

"Onu geç fark etseydin ve doğurmak zorunda kalsaydın?"

Gözlerimi büyülttüm. Tamamen kabus gibiydi.

"Onun yüzüne bile bakmadan başka birine verirdim. Hayatımda hiçbir şekilde bebek istemiyorum."

Başını sallayarak yanıtlarını almış oldu.

"Neden bu kadar çok soruyorsun, senden hamile kalmamı mı istiyorsun?"

Kaşlarını alayla kaldırıp başını iki yana salladı.

"Hayır, bir çocukla daha başa çıkamam. Sadece bebeklere bu kadar düşman olman beni şaşırttı."

Başımı iki yana salladım.

"Bebeklere değil, sadece kendi bebeğime."

Başını sallayarak kollarıyla beni himayesi altına aldı.

"Sana Harry diyebilir miyim?"

Kaşlarını kaldırarak beyaz dişlerini bana gösterdi. O sırada yanaklarında iki çukur daha belirmişti.

"O da nereden çıktı?"

Omuz silktim.

"Çok tatlı bir isim. Ayrıca yuvarlak çerçeveli bir gözlük takarsan Harry Potter'ı andırıyorsun."

Dudaklarını kıvırdı.

"Mmh, pekala. O zaman bugün seninle beraber Harry Potter izleyelim."

Ellerimi çırparak ona baktım.

"Bu çok güzel olur, Harry!"

Dudaklarını yaladıktan sonra kollarını üzerimden çekerek belime doladı. Sırtımı kanepeye buluşturduktan sonra yavaşça üzerime çıktı.

"Ama önce bunu hak etmen lazım."

Parmaklarını kıvırcıklarına geçirerek utançla gülümsedim.

"O zaman başlayalım, Harry."





Sizin de yorum yaparak oy vererek yeni bölümü hak etmeniz lazım hadi bakalım

Only Teacher ➳ H.SWo Geschichten leben. Entdecke jetzt