YA"SAKLI" CENNET

23 2 6
                                    

Ölüler de sanıyor ki diriler hergün helva yiyor. Derler bilirsin...
Sahi... Diriler her gün helva mı yiyor? Yoksa ölüler mi yanlış biliyor?
Kimin kimi yanlış bildiği mı mesele, yoksa kimin kimi neyle yargıladığı mı? Yoksa daha da fenası mı? Yani yargılanıyor olmak mı? Bir suçlu gibi! Bir cüzzamlı gibi kaçılması mı acaba mesele hiç düşündün mü?
Kibrini iki dakika susturup acaba aslında bende mi hata var diye hiç düşündün mü? Hep mi karşıdaki suçlu... Ne bu ego? Ne yaşadın ne seni ezdi ki bu kadar benlik derdine düştün? Lakin gerek var mı? Kibre diyorum kibre? Sen benimle konuşmazsan ben ölmem. Ya da ben seninle konuşmazsam senin dünyan başına da yıkılmaz. Lakin konuşursam dertlerimi anlatırım sana... Rahatlarım... Ve sana da dertlerini sorarım... Sen de anlatırsın sen de rahatlarsın...
Hayali bir ütopya kurma derdindesin ve orda yaşayabileceğini sanıyorsun Murathan! Diyorsun. Hayır ben ütopya kurmadım. Sadece cennetten bahsediyorum... Kendimize yasakladığımız... İçimizin şehir dumanı, stres ağrıları, elalem dedikoduları ile altlara düşmüş bir yerlerinde tozlanmaya yüz tutmuş saklı bir cennetten bahsediyorum ben... Çok konuşuyorsun Murathan. Çok kavramı bir kıyaslama değil mi? Neyle, kimle aynı kefeye koyuyorsun beni? Ya da koyduğun benimle aynı mı yaşamış? İnsanlar deney tasarımındaki gözlem birimleri mi ey okuyan? Neyle ölçüm yaptın? Neyin matematiği bu? İnsanları birbiri ile kıyaslamak nedir? Evet tamam ben çok konuşuyorum. Ama sen de birşeyler buldun ki okuyorsun! Okumaya devam ediyorsun.
Burdan sonrasında devam edersen demek ki aynı düşünüyoruz. Bu hoş birşey hadi gel saklı cennetimi betimleyim... Öyle bir yer ki kimse kimseyi yargılamıyor. Kimse kimseyle küs değil... Herkesin farklı özellikleri var ve herkes diğerinden birşeyler öğrenebiliceğini biliyor ama bunu onun üstüne basmak için kullanma gibi bir dert içinde değil... Kimse baklavaları olsun ya da Adriana Lima' ya benzemek için değil sadece daha rahat olmak için kilo veriyor. Üzerine sos olarak bolca tarçınlı elma... Kimse kendini kimseye göstermek zorunda falan değil... Kimse kimseyi robot olarak görmüyor.Ha bu şu da demek değil. Herkes herşeyde haklı o zaman net haklı yok herkes bencil olur falan... Bahsi bile söz konusu değil. Kimse küçük Tanrı değil ve küçük dağları kendisi yaratmadı. Büyükler de dedesinden de miras kalmadı. Ama hatanın kendince ne olduğunu ve bundan rahatsız olduğunu söylemek var. Karşı da Tanrı değil elbet hata yapacak ve bunu davranış olarak yaptığı için farkında olmayacaktır. Ama anlatınca anlayacaktır. Düşünsene... Bu mu beni hayalperest yapan?
Gel gelelim ruhlar aleminde miyiz Murathan? Bunu da nerden çıkardın? Ruhu gerçekten güzel olan öyle güzel güler ki... Dışına da yansır zaten...
Yani mesele yargılamamakta aslında. Mesele paylaşmakta. Rahat rahat paylaşabilmekte. İçteki kitaplıkta tozlanmaya yüz tutmuş o kitabı ordan çıkartıp üstünün tozunun alınmasında. İhtiyacı olduğu anda yanında olmakta. Bir derdin var mı diye sormakta. Samimi içilmiş bir bardak kahve ya da çayda. Yapmacık olanlara gerek duymadan. Elalem kavramının öldüğü bir dünya istiyor olmak beni hayalperest yapıyorsa saygılar...

Benim gibi hayalperest olabilenlere selamlar...

SUSKUNLUĞA DENEMELERWhere stories live. Discover now