GECEYİ DİNLEMEK

17 2 1
                                    

Düşündüm de, madem edebiyata geri dönüyorum veya bu kez harbiden edebiyat yapıyorum. O zaman tadını çıkararak yapmam lazım ne yapıyorsam.

Yanımda ufak ufak "uyuma!" diyen bir müzik; tek kulağım geceyi dinlemekte. Biraz soğuk aslında ama bunu yüzümü okşayıp sakallarımın arasında dolaşan o ufak rüzgarcığın hissettirmesi...

Sanıyorum ki , huzur bu. Farklı farklı yerlerde sokak lambaları yanıyor. Kim bilir neler olmuş dün sabah? Sabah, dün olurken neler olmuş acaba? Zamanın kum taneleri akarken kimler karışmış acaba içine, yeni bir tane olarak? Gece suskun... Bana inat! Hatta benim gibi düşünenlerin alayına inat suskun. Karalar bağlamış. Ama ağlamadan. Belki de dünya olanları içine atarken yarasının olduğu yerleri güneş görmesin diye karanlık kuytulara saklıyordur. Olamaz mı? Ve belki öyle çok yarası vardır ki, bu yüzden sürekli saklanmak için dönüp duruyordur! Olamaz mı? Olabilir!

Her gecenin neden sabahı var peki, doğan her gün yara ve günahlara gebeyse? Ya da güneş neden bu kadar aydınlık ki? Buraya gelirken mp3ümü farklı türden müziklerle doldurdum. Arabeskten caza kadar. Şuan bir pop şarkı çalıyor ve bir öncesi klasikleşmiş bir Emel Sayın şarkısıydı. Elbet Bir Gün Buluşacağız.... Bir sonrakini dinlemekteyim ve sonra ne gelecek bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki ben seçmeyeceğim. Ben sadece dinleyip dinlemeyeceğimi seçeceğim. İşin garip tarafı hayat bulan her nota, şarkının sonuna bir adım daha gidiş. Ve değişen her şarkı aslında bir kum tanesi daha. Belki an itibariyle sevdiğim bir şarkı başlayacak ya da hiç havasında olmadığım bir şarkıya ileri düğmesine dokunacak kadar bile olsa da katlanmam gerekecek ya da belki sevmediğim bir şarkıyı beynim sürprizlere açık olsun diye sevmeye çalışarak dinleyeceğim. Ama ben bunları satırlarla buluştururken şarkılar değişecek, gece kuşlarının seyrek ötüşleri azalacak, gökler yaraların naralarıyla dibe batmaktan sıkılıp karanlığı yırtmak istercesine güne dönerken, karanlığın en dibini görüp maviye yönelecek, ben davulcu gelene kadar yazıp sonra sahur yapıp uyucam.

Sabah olacak. Van Gogh'un aşık olduğu o umut sıcaklığındaki sarıyı getirecek zaman bu sefer. Sanki hiç gece olmamış ve olmayacakmışçasına.

Gece ne olup da dün namıyla karanlığa gömüldüyse, aydınlık da o kadar umut sıcağıysa, her gün yeni umutlar doğurmayacak diye bir kanun mu var arkadaş? Hayat belki de şuanda kulağımdaki caz gibidir belki. Telliler ciddiyet katmaya çalışırken üflemeliler dalgaya alır, karışırlar ve dinlemesi haz verir.

Belki de gece olanlar da gündüzün yorgunluğunu atmak için güç toplama uykusuna yatmasıdır. Bir yerlerde olup biten kötülüklere inat yeni umutlar doğurmak için ışıkları kapatıp güç toplamaya ve sonra "BEN BURADAYIM!" demek gerekir. Zaten bitirdiğimiz her gün de bazen bedeller ödesek de yeni bir tecrübe olmaz mı hayatımızda? Olur... Bazen ışıkları kapatsak da elbet yakarız.

Çok mu racon abi olur bilmiyorum ama, her şeyin bir zamanı var vesselam! Yüzümü okşayan rüzgar, havlayan köpekler, şarkılar ve gözlerimi kapatıp içime çektiğim gece... Kelimelere diz çöktürüp sizleri kağıtla buluşturmak ne güzeldi.

Hiçbirşarkıyı değiştirmedim bu arada. Belki şarkılar sevdiğim yerden geldi belkibeynim sürpriz sever günündeydi ne önemi var ki? Vakit sahuru çaldı ve son birkere daha baktım daha koyulaşan geceye... Kudur ey gece! En koyu karanlığındaumut mavisi ve sımsıcak sarıya teslim olacaksın! Sarı ile gelecek umut doluyarınlara selam olsun... 

SUSKUNLUĞA DENEMELERWhere stories live. Discover now