AİLE OLMAK

28 3 2
                                    

Hımm... Aile olmak... Sanırım bayramı asıl bayram yapan şey bu. 5 yıldızlı bir otelde kafa dinlemek, denize girmek elbette ki eğlenceli olabilir. Hatta açık büfede gezinmek veya akşama ne varmış diye menüye bakmak da keyifli olabilir. En azından bilirsiniz de erkenden odanıza pizza söylersiniz. Takip edemediğiniz okul, iş hayatınızdan vesaire işte kaçıp hayatınızda boş bulduğunuz bir zamanı kontrol edebileceğiniz gibi yaşamak elbette caziptir. Değil mi?

Değil! Bana geri kafalı diyebilirsiniz ama bence değil. Ben bir bayram sabahı uyandığımda el öpen el öpülen nesillerin bir arada olmasını tercih ederim. Sabahın buz gibi vaktinde kalkıp camiye gitmek beni yobaz yapmaz diye düşünmekteyim. Sağımda solumda tanımadığım onlarca insanla o saatte toplanıp iyiliğe "Amin!" demek, güzeldir. Eve gelince haşlanmış yumurta görmeyi bir tek bayramlarda severim. O saatte ağır kahvaltı olmasın diye. Büyüklerin elini öpmek, hazırlanıp misafir beklemek ölmemeli bence. Çocuklar ellerinde poşetlerle şeker toplamalı. Hiç unutmam, şeker toplarken kaybolmuşluğum bile var. Annemden çok muhteşem azar yerdim ama yine de vazgeçmedim şeker toplamaktan. Ve hasılat cidden güzel olurdu. Annem bana kızardı kaybolunca ama yine de gelip poşetimi görene de havasını atardı "Evin şeker ihtiyacını benim oğlan karşılıyor diye". Büyüdükçe şekerin yerini para alıyor veeeee "BAM!". Canın ne isterse yapabilirsin bayramlarda ki zaten o yaşta napabilirsin ki? Muhtemeldir ki kendini arkadaşlarınla bir kafeye kapatıp saatlerce oyun oynarsın ya da giyimdir kuşamdır ona harcarsın. Ya da paranı yönetmeyi o yaşta da olsa öğren diye bir aile büyüğüne kaptırırsın paranı cebren ve hileyle! Üzücü bir durumdur tabi ki anlayabiliyorum.

Değişmeyen şeyler de var o ayrı tabi. Mesela kaç yaşında olursan ol hazırlanacaksın ve o misafir beklenecek. Kapılar çalınmaya başlar yavaş yavaş. Eller sıkılır. "Buyur!" beklenmez arkadaş ziyarette! Buyurmaya gelinmiştir zaten! Hoş gelinmiş sefa gelinmiştir.

"Kalk şeker tut oğlum!". Gülüşmeler, sohbetler arasında şeker ve kolonya gezer. Sonra tatlı, çay derken zaman akar gider.Kim demiş ziyaretin kısasının makbul olduğunu bilmem ama kesin aile görmemiştir. Zira makineleşen hayat bayramları bile mesaj haline getirmekte ısrar ederken o kadar monoton hale gelmişiz ki bir yerde karşılaşınca "Ne yapıyorsun?" dan sonra soracak sorumuz kalmamış resmen. Çünkü gün bir koşuşturmacadan ibaret ve bizim hiç zamanımız kalmıyor.Kafalar o kadar dolu ki; tek cümlelik selamlaşmalarımız kalmış dediğim gibi ki onda bile konuşurken telefondaki endekse bakıyorsa ne beklersin ki daha fazla?"İşim var gitsen iyi olur"demenin kırıcı olmayan yolu bu.

Futbolun bile endüstrileştiği bir dönemdeyiz. Ne kalmış ki zevk için yaptığımız? Büyük aile toplantılarımız mı? Düğün, cenaze ve bir de bayram. Ki zaten düğünde damadın dayısının oğlusundur ona göre edebinle oturursun. Ya da kız tarafıysan zaten oynanmaz bile. Cenazeler, "Ben buradayım." demenin suskun şeklidir. Zira ölümün yüzü soğuktur vesselam deyip bayram kavramına gelirsek bayramda edepsiz mi oturulur? Tabi ki hayır! Ama belirttiğim gibi ben bayramın ayrı bir kültür olduğunu düşünüyorum. En büyük toplanma dönemlerinden biri olduğu için aileni de tanıma fırsatıdır aslında bir noktada. Sonuçta bilmem neredeki işleri yüzünden sadece resimlerde tanıştığın amca oğlunla bu tip ziyaretlerde tanışırsın. Muhabbet edersin, çay içersin.

Gel ve git derken bayram biter ve yine bütün benliğiile, iyi dileklerinle ve yine buluşup aynı sohbette gülme isteği ile birbayramı daha geride bırakmışsındır. Tonla çocuğa şeker vermişsindir. Hergelenle şeker ve tatlı yemişsindir ve hasta olmuşsundur.(Bunu düşünen bir tekben miyim bilmiyorum ama ben tek mutlu hastalığın o olduğuna inanıyorum.)Bayram şeker yemektir. Daha da güzeli bütün bu güzel olan şeyleri aile ile yaşama keyfidir. 

SUSKUNLUĞA DENEMELERKde žijí příběhy. Začni objevovat