27| Kaçış'a Bir Adım Kala

3.1K 352 35
                                    

Pink-Try

Jungkook gözlerini araladı, üzerinde bir bedenin ağırlığını hissediyordu; Yoongi. Onun göğsü, göğsüne yaslıydı. Sıcak teni ona değiyordu ve vücudunun her bir köşesinin karıncalandığından emindi Jungkook. Ve... Yoongi yüzünü Jungkook'un boyun girintisine gömmüş, düzenli bir şekilde nefes alıp veriyordu orada. Jungkook ise muhtemelen saatler öncesinde yaşadıkları o olayı düşünüyor ve nefesinin yavaşladığını hissediyordu. Beyaza ihtiyacı olduğunu biliyordu ama... beyaz kirliydi.

Kirletiyordu.

Gülümsedi, sinirli hissediyordu ama gülümsemeye devam etti. Pişman hissedip sızlanacak değildi ama sinirliydi işte. Bu şey, her neyse, ona değildi öfkesi, yapmış olduğuna değildi. Birlikte yapmış olduklarına değildi. Yapılanlar hala omzunu düşürüyor diyeydi öfkesi, Yoongi'nin de unutmuş olmasınaydı öfkesi. Geçmişe takılı kalmaktı bu, geçmişe takılı kalan bir insan geleceğine pek de sağlam adımlar atamazdı ve bunun en iyi örneği içinde bulunduğu mekan ve vaziyetti. Bir yanı mevcut durumu çoktan kabullenişti, hatta bunun keyfini bile çıkarmıştı ama sonrasında gözlerindeki toz bulutları dağılmıştı, zihnindekilerin bir kısmı oldukları yerden ayrılmasa bile önünde durduğu yolu daha net bir şekilde görebiliyordu. Beyaz ışığı da görüyordu ve ona ulaşan yolun üzerindeki çivileri de.

Başını kaldırıp gökyüzüne bakmaktan korkan biriydi o, arkasını dönüp geride bıraktıklarına bakacak cesareti de yoktu. Tek seçeneği o yoldu, o çivilerdi zaten. O yüzden yanında değil miydi Yoongi? Bu yola girmesine neden olsa bile.

Ve bazen de aynı kişi, gökyüzünün gaddarlığını unutturabiliyordu, ona kirli beyazı sevdirebiliyordu ve... elini uzatıp onu kaldırabiliyordu.

İşin içinden çıkamayacağıni fark ettiğinde iç çekerek o bedeni yavaşça uzaklaştırdı kendinden. Çoktan sabah olmuştu. Başını çevirip onun kapalı gözlerine ve aralık dudaklarına baktı.

Ah, cidden...

Ayağa kalkıp hızla üzerini giydi, daha fazla kalırsa kafayı yiyebilirdi. Gitmeden önce son bir kez duraksadığında gözlerini ağır ağır kırpıştırarak ona bakıyordu. Üzerini örttü ve merdivenlere ilerledi.

"Ah, uyandın demek..." diye mırıldandi Jimin, o masanın önünde oturuyordu. Elindeki bardağı dudaklarına götürüp içindeki her neyse ondan bir yudum aldı ve hafifçe gülümsedi. "Günaydın." Garip gülümsemelerinden biriydi, neşeli veya alay niteliği taşıyan bir gülümseme değildi. Garipti işte. Jimin zaten gizemlerle dolu biri olmuştu daima. Jungkook derin bir nefes alıp onun karşısına oturdu. Eve gidip duş almak istiyordu, sonrasında şirkete uğramak planları dahilindeydi ancak bütün bunları ertelemeye karar vererek biraz daha kalmayı seçti. Jimin'le konuşmak istiyordu, onunla ilgili düşünceleri olanlardan sonra da değişmiş sayılmazdı. Elini karnına götürerek arkasına yaslandı, yarası biraz sızlıyordu. Kendini biraz fazla zorlamıştı işte.

"Geceniz nasıldı?"

Jimin bu kez alay dolu bir gülümsemeyle sordu, işte başlamıştı yine.

"Bilmem, ilk deneyimimiz olduğu için pek bir şey anlayamadım. Sen daha iyi bilirsin sanki?"

Jimin yüzündeki gülümsemeyi genişletti, ne zaman ciddi olmaya başlayacaktı?

Kahvesinden bir yudum daha aldı ve yavaşça dudaklarını yaladı. "Ah, o ilk heyecanında anlayamadın demek? Ben de şu sıralar başka sularda yüzüyorum. Çok fazla derine daldım, Kook. Öncesini hatırlamıyorum."

Jungkook hissetti. İçinde kaynamaya başlayan öfkeyi hissetti, dişlerini birbirine bastırmamak için büyük bir mücadele vermesi gerekmişti.

White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓  Kde žijí příběhy. Začni objevovat