-Giriş-

12.2K 753 226
                                    

Evin girişinde gördüğü valizler, gözlerini devirmesine neden oldu.

O gittikten sonra, sonunda kendini kabul ettirdiğini düşünmüştü ailesine, sonunda içlerinden biri olabildiğini. Ama şimdi, birçok yeni sorun kapıdaydı.

Bu valizler, kardeşi olduğunu daima reddettiği adamın eve döndüğünü gösteriyordu. Dört yılın ardından. Düşünmüştü ki, belki de oraya yerleşir ve bir daha bu ülkeye adımını atmazdı ama ne zaman düşündükleri veya umdukları gerçekleşmişti ki?

Büyük olan antrede ilerledi ve salona hiç bakmadan merdivenlere yöneldi. Sabah olmak üzereydi, belki bir ihtimal babası uyuyordu ve sadece o vardı, saat farkı yüzünden bu vakitte gelmişti. Bir sürü nutuk yemek istemiyordu. Sevgi gösterisi yapmak istemiyordu, sevmediği birini özlemiş gibi yapamazdı.

"Kim Taehyung."

Parmak uçlarında, merdiven basamaklarına ulaşmaya çalışırken duyduğu bu ses onu durdurdu. Babasının söylediklerine uymak zorundaydı elbette, sonuçta yaşam kaynağı olan ve şu andaki statüsünü belirleyen para, ondan geliyordu. Bıkkın bir şekilde arkasına döndü ve cam kapılardan görünen koltuklara bir göz attı. Babası sanki hiç uyumamış gibi takım elbisesiyle oturuyordu. Karşısında oturanınsa karamel saçları fark edilmeyecek gibi değildi.

"Saatlerdir seni bekliyoruz, üstelik sana kardeşinin döndüğünü belirten bir mesaj bile attım."

Hafifçe gülümsedi ama ona bakan en aptal kişi bile ne kadar sinirli olduğunu anlayabilirdi.

"Üzgünüm, senin numaranı engellememiş miyim?"

"Onun üzerine gitmeyin, efendim. Sonuçta uzun süredir görüşmüyoruz, şaşkın olmalı."

Yine aynı, diye düşündü. Hala o kadar iyi ki, aralarında kan bağı olmamasına rağmen babam onu benden daha çok seviyor.

"Nasıl bu kadar iyi olduğunu merak ediyorum, Jungkook. Yaptıkları görmezden gelinemez." Yaşlı adam daha küçük olanı överken, ateş saçan gözleriyle Taehyung'a bakıyordu.

"Her istediğin yerine geldi. Aç kalmadın, her zaman en pahalıya koştun, her ihtiyacını ve ihtiyacın olmayanı karşıladık. Sen harcadın, içtin, tekrar harcadın ama bize en ufak bir katkın dahi olmadı. Kardeşinse bize yardımcı olabilmek için okulunu bitirdi ve geri döndüğünde ona böyle mi gösteriyorsun minnettarlığını?"

Her gün aynı şeyleri duymaktan ciddi anlamda sıkılmıştı.

Cevap verebilirdi, nefretini kusabilirdi veya bağırıp çağırarak ortalığı birbirine katabilirdi. Sessiz kaldı, arkasına dönüp girdiği kapıdan çıktı ve soğuk havayı ciğerlerine çekti. İçinde büyüyen alevleri söndürmedi bu, o kadar öfkeliydi ki ensesi yanıyordu, zihninde birçok şey geçiyordu, birileri ona kötü bir şeyler yapması için fısıldıyor gibiydi. Büyük bahçede hızlandırdı adımlarını, garajı es geçerek dışarıya çıkmayı planladı. Sadece yürümek, soğuk havada kalmak ve kendine gelmek istiyordu. Belki bunların hepsinin bir rüya olduğuna inandırabilirdi kendini. Lanet bir ergen gibi davrandığını biliyordu ama lanet bir ergen olmak hoşuna gidiyordu. Eğer birisi ona büyümeyi isteyip istemediğini sorsaydı lisede kalmayı tercih edeceğini iyi biliyordu.

Yetişkin olmaktan nefret ediyordu ve yetişkin olmaktan daha fazla nefret ettiği bir şey varsa, o da kendisine iyi davranan bir Jungkook'tu.

"Özür dilerim, hyung." Jungkook, iyilik meleği, ondan beklenileceği üzere evden çıkmış, peşinden gelmişti. "Böyle olsun istemedim, ben-"

Sözünü Taehyung'un alay dolu gülüşleri kesti.

"Benden özür dileme. Senin özrüne ihtiyacım varmış gibi mi görünüyor, Jeon?"

Taehyung onu dinlemek istemedi, vereceği cevaplar nasıl olsa umurunda olmayacaktı. Adımlarını dış kapıya yöneltti, güvenlik kulübesine gelene kadar durmadı. Güvenlik görevlisi horulduyodu, iç çekti, bu adam her zaman öyleydi. Ağır metal kapıdan dışarıya adımını attı ve boş sokağa baktı bir süre. Öfkesi dinmek yerine daha da büyüyordu.

Evin büyük duvarları önüne bir araba park edilmişti. Pahalı bir araba, Maserati, bunun Jungkook'un olduğunu varsaydı. Babası ona bir araba alacağını söylemişti, garaja sokacak vakti olmamıştı muhtemelen. Ya da güvenlik görevlisi uyuyakaldığı için kapıyı açmamıştı. Sonra, arabayla uğraşan yabancı birilerini gördü. Camı kırdılar ve kapıyı açtılar. O sırada Taehyung fark etti.

"Hey!" diye seslendi. Jungkook'un olması umurunda değildi ama bu babasının da sayılırdı ve çalınıyordu?

Dışarıdaki fark ettiğinde panikle sürücü koltuğunda oturana seslenmişti. Ancak Taehyung onlar arbayı çalıştıramadan yanlarına ilerledi ve dışarıdakinin kolunu tuttu. Karanlıktı, ceketlerinin kapüşonuyla yüzlerini gizleyebilmişlerdi.

"Bu arabanın sahibi sen misin?" diye sordu kolunu tuttuğu çocuk. Sesi inceydi.

"Evet dersem başım belaya girecek mi?"

Küçük bir kahkaha attığında yutkundu, onları engellemeli miydi? Telefonunu çıkarıp polisi araması gerekirdi onları ilk gördüğünde, kafayı yiyecekti. Jungkook gerçekten kendisiyle birlikte birçok sorun getirmişti.

"Bu araba senin mi?" diye yineledi. Taehyung onun çok da büyük biri olmadığını düşündü.

"Evet." Ne halt ettiğini bilmiyordu, umurunda olmamalıydı araba ya da Jungkook ama şimdi hırsızla bir diyaloga bile girmişti.

"Onu ödünç almamıza izin ver."

"Anlamadım?" diye sordu çocuğa doğru kafasını hafifçe uzatırken. Onun kalın dudaklarını ve ksurlu dişini görmüştü.

"Yarın gece burada olacak, geçici hırsızlık diyelim. Sakın polisi aramak gibi bir hata—"

"Chim.." diye sızlandı arabanın içindeki. Taehyung ona baktı. "Acele et."

Taehyung tekrar dışarıdakine döndüğünde çocuğun gülümseyen dudaklarını gördü. "Üzgünüm." Sonrasında suratına yediği sert darbe ile savruldu, arabaya çarptı ve sonra yere düştü. Gözleri kararmadan önce gördüğü son şey onun gülümsemesi olmuştu.

Chim'in.

White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓  Onde histórias criam vida. Descubra agora