5| En Dipte

3.9K 469 198
                                    

Linkin Park- Burn It Down

"Ne saçmalıyorsun?" Taehyung onun yakınlığını istemiyordu, kısa boyundan dolayı boynuna çarpan nefesleri hissetmek istemiyordu. Park Jimin'in ön dişlerinin kusurlu ama bir o kadar da-

Tanrım, sarhoş olmuşum.

"Neyin içine girmeye çalıştığına dair hiçbir fikrin yok. Sevgilinin aslında kim olduğuna dair hiçbir fikrin yok. Bahse girerim onun nasıl biri olduğunu bile bilmiyorsundur." Jimin ona doğru bir adım attığında, Taehyung sırtı az önce çıktığı metal kapoya çarpana kadar geriledi.

"Sana inanmıyorum." Beş dakika önce bağıran, tersleyen adamdan eser yoktu. Kafası karışmıştı, Jimin bütün bunları sarkıntılık yapmak adına söylemiyordu herhalde? Hem Hei de onu tanıyordu...

Gerilemesi hiçbir işine yaramadı. Jimin yine onun dibindeydi. "İster inan, ister inanma. Bu oyunda benim hayatımdan başka kaybedecek hiçbir şeyin yok, Taehyung."

Taehyung bıkkınlıkla nefesini dışarı bıraktı. Jimin yine canını sıkmıştı. Karmakarışıktı aklı, zaten doğru düşünemiyordu ve bir de bu kafayla şifreli konuşmalar hiç de iyi gelmemişti.

"Ne söyleyeceksen, açık ol." Taehyung onu geriye çekilmesi için uyarmak istedi ama yapmadı. Dili, ağzının içinde ağırlaşmıştı.

"Ben her zaman açık konuşurum," dedi Jimin, çarpık bir gülümsemeyle. "Anlamayan sensin." Jimin daha sonra ani bir hareketle işaret parmaklarını Taehyung'un kemerine takıp sertçe onu kendine çekti. Taehyung bunu beklemediğinden dolayı öne doğru sendelediğinde vücudu Jimin'inkine çarptı. "Bunun yanlış hissettirdiğini biliyorum," diye fısıldadı Jimin onun kulağına doğru. Taehyung onun dudaklarını hissettiğine yemin edebilirdi ama o kadar şaşkındı ki kılını bile kımıldatamadı. "Ama bunun nedeni benden etkilenmemen veya benim erkek olmam falan değil. Sevgiline olan sadakatin."

Taehyung yutkunmaya çalıştı ama bunu yapamadı, beyni uyuşmuştu.

"İçini rahat tut yine de, o senin sadakatini hak etmiyor."

Taehyung sonunda ellerini kaldırıp onu ittiğinde, ki Jimin çekilmek istediği için bunu başarabilmişti, derin bir nefes aldı. Kişisel alanına hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı.

"Bir daha sakın böyle bir şeyi deneme." Sesi hşç de uyarır gibi değildi, zayıftı. Bütğn enerjisi parmak uçlarından çekilmiş gibi hissediyordu, dizleri titriyordu ve ayakta duracak hali bile yoktu. Muhtemelen sarhoştu, Jimin'in cesareti karşısında nutku tutulmuştu ve ne diyeceğini şaşrmıştı.

"Deneyeceğimden emin olabilirsin. Bu hoşuma gitti, bundan sonra daha yakın olalım, Tae."

*

Gece gökyüzü hiç olmadığı kadar parlaktı.

Belki şehirden uzakta oldukları için böylesine net görünüyordu yıldızlar, bilmiyordu. Bütün kemikleri ağrıyordu, midesi bulanıyordu ve şakağından başlayarak akan ve saçlarına karışan ılık sıvıyı hissedebiliyordu. Kan.

Dirsekleri üzerinde doğruldu. Arabadan nasıl indiğini bilmiyordu ama kimin çıkardığını biliyordu. Şu an alev almış, yanan arabaya bakarken, çıkarıldığı için şanslı hissetmekten alıkoyamadı kendini. Yerden destek alarak ayağa kalkmak istedi ama başı döndüğünden dolayı sendeledi.

"Sen..." İleride telefonla konuşan Jungkook onun uyandığını gördüğünde telefonu kapayıp cebine koydu. "Birilerini çağırdım. Hastane-"

"Ben iyiyim. Sen..." Yoongi çevresine bakınarak gözlerini kaçırdı. "İyi misin?" Ona bunu soracak cesareti olmamalıydı. Onca şeyden sonra. Bu şey gibiydi; birini uçurumdan itmek ama öldüğüne şaşırmak.

White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓  Where stories live. Discover now