"Hep ona sözün var zaten." Hayatımın sonuna kadar ona sözüm olabilirdi aslında. Birlikte binanın dışında çıktık. Binanın merdivenlerden inerken Jongin'in beni çekiştirmesi yüzünden neredeyse düşüp yuvarlanacaktım.

"Luhan!" Sehun'u o kadar çok seviyordum ki onun sesini her yerde duymaya başla- Bu gerçekten Sehun değil mi? Başımı kaldırır kaldırmaz Sehun'un sinirli bakışlarıyla karşılaştım.

"Size afiyet olsun Luhan." Jongin beni bırakıp ortadan kaybolurken Sehun'a gülümsemeye çalıştım. Öfke dolu bakışlarına karşı ne kadar gülümseyebilirsem o kadar gülümsedim işte.

"Sehun! Yemekhanede buluşmayacak mıydık? Burada ne işin var?"

"Neden Luhan?" Büyük adımlar atarak dibimde bitti. Gerileyerek kendime nefes almalık alan açtım. "Neden kendi fakültemden senin fakültene kadar geldiğim her seferde seni o çocukla birlikte, gayet de yakınken görüyorum?"

"J-Jongin'le mi? Çünkü yakın arkadaşız."

"Senin benden başka yakın arkadaşın yok sanıyordum. Çünkü benim yok da."

"Ne demek yok? Şu yanındaki arkadaşların Byunhyun ve Kyongsoo var ya?" Gözlerini devirdi ve o bıraktığım nefes boşluğunu yok sayarak bana bir adım daha geldi.

"Onlardan hiç yakın arkadaşım diye bahsettiğimi duydun mu?"

"Duymadım."

"Güzel." Yürümeye başlayınca mecburen ben de yürümeye başladım. Hızlı adımlarına yetişmem oldukça zordu. "O zaman senden bahsetmeyeceksin ve onunla o kadar fazla yakınlaşmayacaksın."

"Ne kadar fazla mesela?" Kaşındığımı biliyordum ama Sehun'la uğraşmak hoşuna gidiyordu.

"Kolunu beline dolamayacağın kadar Luhan. Açık oldu mu bu?"

"Aslında hala açık olmayan bir şey var. Ona yakın arkadaşım desem ne olur?" Önden giden adımlarını aniden durdurunca sırtına çarptım. "Ya da kolumu beline dolarsam." Başımı havaya kaldırıp ona diklendim. Benim onu kıskanmam doğal bir şeydi, çünkü onu seviyordum ama onunkini öğrenmem gerekiyordu. "Niye yakınlaşamıyor muşum onunla?"

"Çünkü Han Luhan, çünkü benim çocukluk arkadaşım." İşaret parmağını beni tehdit ederek göğsüme vuruyordu. "Sen benimsin. Saçlarını yıkarken kullandığın sabundan, üzerindeki gömleğe kadar benim." Arkasını geri döndüğünde bir süre yerimde öylece kaldığım ve parmağıyla bastırdığı yeri tuttum. Kalbimin hemen üstüydü. Vay be, beni gerçekten kalbimde vurmuştu.

"Sehun!" Kendimi hızla toparlamaya çalışıp peşinden koşturdum. "Düşündüm de beni yemeğe çıkarmalısın. Özür olarak."

"Niye özür dileyecekmişim ben senden?"

"Çünkü canımı acıttın." Adımlarını yavaşlatıp bana döndü. Gözlerindeki endişeyi yakalayabilmek öylesine büyük bir şans gerektiriyordu ki. Kendimi şanslı hissettim. Milyonuncu kez. Ama sonrasında tuttuğum yeri görünce göz devirdi tabii.

"O kadardan bir şey olmaz Luhan. Bebek değilsin." Bebek iması, sinirli ses tonu, benden önde attığı adımlar önemli değildi. Çünkü yemekhaneye giden yola değil, okul çıkışına doğru olan yola dönmüştü. Yani o özür yemeğini yiyecektik.


-----


14 Ocak 1985



Beni uykudan uyandıran şey bedenimin hareket etmesiydi. Gözlerimi zorlukla açtığımda Sehun'un bakışlarıyla karşılaştım. Yatakta doğrulmaya çalışıyordu.

The SeditionWhere stories live. Discover now