20. Bölüm

3.2K 343 161
                                    

Ay yaşasın bölüm 

Girişteki flashback kısmı uzun olduğu için göz sağlığınız adına endişelenerek eğik yazmadım, haberiniz olsun

 Bi de şey, birazcık kontrol edemedim umarım yanlış bir yer yoktur <3

İyi okumalar <3  


--------


Mart 1972


"Luhan okula geç kalıyorsun!" Annemin bağırması bütün evin içini doldururken sırt çantama hangileri olduğunu bilmediğim gazeteyle kaplanmış kitaplarımı atmıştım. Umarım en azından biri bugünün ders programıyla uyuşurdu.

"Ben çıkıyorum!" Babamın fincanının hemen yanında duran bozukluğu alarak kapıya yapışmıştım. Gerçekten yapışmaktan bahsediyorum çünkü hızımı alamamıştım.

"Yavaş ol oğlum düşeceksin." Az önce geç kaldığımı hatırlatan annem bu sefer yavaş olmamı söylerken tabii ki de dinlemeyerek bağcıklarımı bağlamadan dışarı koşmuştum, bugün kesinlikle geç kalamazdım.

"Günaydın çirkin." Özellikle kendi kapılarının önünde bana pislik gibi gülümseyen Sehun'dan önce okula gitmem gerekiyorsa geç kalamazdım. O da nefes nefeseydi ve bahçe kapılarına yeni ulaşmıştı.

"Günaydın suratsız." Benim de metal kapıya ulaşmamla birlikte önce soluklanmış sonra da aynı anda koşmaya başlamıştık. Bu tamamen yarışa adil başlamamız için yaptığımız bir davranış olsa da koşumuzdaki tek adil taraf aynı anda başlamamızdı.

"Beni geçemeyeceksin ufaklık!"

"Sana bu ufaklık seni nasıl geçecek göstereyim!" Sabahın bu saatinde birbirimize bağırırken komşuların uyanıp uyanmaması pek sorun değildi. Neye böyle koştuğumuz sorusuna gelecek olursak yeni bir, yeni yıl başlangıcıydı ve her sene olduğu gibi bu yılda okul futbol takımı kaptanlığına oynuyordum. Benden başka kim buna oynuyor derseniz bu kişi tabii ki de çocukluk arkadaşım ve komşumuz olan Oh Sehun'du.

İlk yıl, yani liseye ilk başladığımızda bunun için Sehun'la birlikte aday olmuştuk. Lise bulunduğumuz mahalledeki tek lise olduğu için hiçbir zaman yeni öğrenci gibi hissetmemiştik. Aynı şekilde futbol takımındakiler de çocukluktan beri parkta oyun oynadığımız çocuklardı. Farklı olan şey ise o zamanlar bir kaptan olmazken lisede bir kaptan seçilmesi gerektiğiydi.

İkimiz birden kaptan olmak istemiştik çünkü ikimiz de futbolu deli gibi seviyorduk ve oldukça iyiydik. Yani o benden biraz daha kötüydü tabii. İkimiz de takımdakilerden aynı sayıda oyu almıştık ve kavga etmeye başlamıştık. Kavga ediyorduk çünkü kaptan tabii ki de ben olmalıydım.

Koç da adil olması için aramızda koşu yarışı düzenlemişti. Bu yarışı kazanarak kaptan olan kişi tabii ki de ben olmuştum çünkü o zamanlar Sehun'dan daha uzun ve daha atletik görünüyordum. İnanması güç olsa da şu an taş sokakta deli gibi koşarak beni geçen çocuk benden daha ufaktı. Bu ani büyümeyi sadece bir yaz tatilinde başarmıştı. 

Biz de ertesi yıl bu işi okula bırakmamaya karar vermiştik. Kendi yarışımızı kendimiz düzenlemiştik. Karşılıklı olan evlerimizden başlayarak okulun avlusuna kadar koşardık. İkinci yıl ben kaybetmiştim çünkü yarı yolda nefesim daralmıştı ve yavaşlamak zorunda kalmıştım.

Ya da şöyle diyeyim. Sehun gece odama girerek başucumdaki astım ilacımı almıştı ve ben de sabah kalkınca yetişmek adına ilaç almakla vakit kaybetmek istememiştim. 

The SeditionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin