2. Bölüm

4.8K 460 308
                                    

Temmuz 1975


"Muson yağmurlarının başladığı Haziran sonundan hepinize merhaba. Bildiğiniz üzere bugün üniversite sonuçları açıklandı. Dilerim ki hepiniz hedefinize ulaşmayı başarabilmişsinizdir.

İstemediği bir sonuçla karşılaşanlar lütfen üzülmesin. Hepiniz gençliğinizin baharındasınız ve daha çok fazla fırsatı elinizde tutacaksınız. 

Pekala! Bu konu hakkında yeterince şey duyacaksınız zaten, o yüzden ben çekilip sizi sıradaki şarkımızla baş başa bırakıyorum."

"Anne ben hemen gelirim!" Radyoyu kapatıp koşarak evden dışarı çıkmıştım. Yolun karşısındaki eve doğru koşarken yüreğim ağzımda atıyordu adeta.

"Luhan yavaş ol evladım." Kapının önünde oturan komşularımızdan biri seslendiğinde sadece daha fazla hızlandığımı hatırlıyordum.

"Sehun!" Kendimi Sehun'ların evine atmıştım bir solukta. Kapıyı çalma gereksinimi görmemiş ayakkabılarımı adeta ayaklarımdan fırlatmıştım.

"Aklımı alıyordun Luhan!" Sehun'un annesi elindeki köpüklü bardakla mutfakta bana bakakaldığında başımı öne eğerek selam vermiştim.

"Sehun evde mi?"

"Uyuyordu."

"Teşekkür ederim." Sakin olmaya çalışarak Sehun'un odasına doğru yürüdüm.

"Ben de size gideyim bari." Ellerini mutfak önlüğüne kurularken tekrardan eğilip selam vermemin ardından Sehun'un odasına girmiştim. Yatakta tek bir tarafına dönerek yatıyordu yine. Sehun'u pek çok kez uyurken görmüş biri olarak söylüyordum ki her zaman sol tarafına dönük uyurdu. Pek fazla hareket etmez, yattığı şekilde geri uyanırdı. Hayatımda gördüğüm en güzel uyku alışkanlığına sahip kişiydi.

Uyumak istediği saatte uyur, uyanma da ise bir sorun çekmezdi. Hareket etmeden saatlerce uyurdu ve dinç kalkardı hep. Her yönden kusursuz gibiydi resmen. Uyumakta bile oldukça başarılıydı.

"Sehun." Omzuna dokunup seslendiğimde tepki vermemişti. Uykusunun ağır olduğu söylenemezdi. Ancak yine de bir iki defa seslenmek onun için yeterli olmazdı. Yatakta bıraktığı boşluğa yerleşerek sırtımı duvara dayamıştım. Günümüz modasına oldukça ters bir şekilde kesilmiş bakımsız asi saçlarına gitti parmaklarım. Her sabah başına soğuk su döktükten sonra havluyla kavga eder gibi kurutmasına rağmen hala yumuşacıktı.

"Biraz daha aşağı." 

Mırıltıyla söylediğinde kocaman gülümsediğimi biliyordum. Parmaklarım biraz daha aşağı, ensesine doğru yürümüştü. Kedi gibiydi, huysuz fakat kendisini sevdirmeyi iyi bilen beyaz bir kedi. Başını yastığından kaldırıp dizlerimin üstüne koymuştu.

"Bu saatte ne uykusu bu?"

"Annem yemeği hazırlasın diye bekliyordum. İçim geçmiş."

"Ama sanırım yemeği kaçırmışsın."

"Sorun değil birlikte yeriz." Cevap vermesem de bu sessizliğimin anlamı evetti. Evet demekten başka da bir seçeneğim yoktu zaten. "Niye geldin durup dururken?" Uykulu sesinin tatlı tınısını duyabilmek için onu sürekli uyandıran ilk kişi olmak istiyordum.

"Sen kedi gibi uyurken eve posta geldi." Gözlerini bir anda açtığında gülmemek için kendimi zor tutmuştum. "Sonuçlar açıklanmış."

The SeditionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin