27. Bölüm

2.5K 302 207
                                    


Ağustos 1979


Cezalıydım.

22 yaşındaydım ve cezalıydım.

Evden dışarı çıkmam yasak, telefon araması yasak ve eve herhangi bir tanıdığımın gelmesi yasaktı.

Babam izinliydi ve evden gerekmediği sürece dışarı çıkmıyor, benim de dışarı çıkmadığıma emin oluyordu. Saatlerce ağlamama neden olacak şekilde camımın önündeki ağacı kesmişti. İzne ayrılmasına rağmen annem onun emekli olacağını söylemişti. Emekli olacak ve bundan sonra hep burada kalacaktı. Okulların açılmasını sabırsızlıkla bekliyordum.

Sehun olayının üzerinden iki hafta geçmişti. Babam çocukluk arkadaşı olan Oh Amcayla bile konuşmuyordu. Annemin Sehun'un annesiyle görüşmesi yasaktı. Yasak olmasa bile annem Seunghyun teyzenin kapıya bile çıkmadığını söylüyordu. Olanlar, bizden ve Sehun'dan önce ailesi için yıkım olmuştu. İlk zamanlar bütün herkes bunu konuşuyordu.

Sehun yanında benim de olaylara karıştığım dedikodusu dönüyordu ve babam sert bir şekilde kendince bulduğu kanıtlarla bunu inkar ediyordu. Okulumu değiştirmiştim çünkü Sehun'un yaptıklarını öğrenince onunla aynı okulda kalmak istememiştim. Buna inanmaları kolay olmuştu çünkü tatil boyunca insanlar bizim bağırış sesimize uyanmıyordu. Mahallenin ayrılmaz gürültülü ikilisi olduğumuz için yokluğumuz çabuk fark edilmişti.

Hatta Chanyeol de asilere katılmak için Seoul'e gitmişti onlara göre. Fakat Chanyeol'ün annesi o kadar iyiydi ki dedikoduların karşısında 'Oğlum istediğini yapmakta özgür' cevabını vermişti.

Yine de annem ilginç bir şekilde bu durumu olgunlukla karşılamıştı. Olayın üzerinden iki gece sonra uyku tutmadığı belli olan endişeli gözleriyle odama gelmiş, olaylara karışıp karışmadığımı sormuştu. O kadar içten ve herhangi bir suçlama içermeyen şekilde sormuştu ki ona her şeyi anlatırken bulmuştum kendimi. Yurttan atılmasına sebep olmamdan onu kurtarmak için kendimi caddeye atmama kadar. Gözleri dolmuş, benimle gurur duyduğunu söylemişti. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordum, ablamla ilgili söylediklerim onu etkilemiş olmalıydı. Bunun için üzgündüm. Annemi üzmek istememiştim.

Kardeşim ise son zamanlarda kendinden beklenilmeyecek şekilde uysaldı. Yemeklere inmiyordum, babamı görmek istemiyordum, gerçi o da beni görmek istemiyordu. Bazen annem çaktırmadan bazen de kardeşim gizlice bana bir şeyler getirirdi. Bana 'Abisiz kalmak istemiyorum, tek çocuk kalmak sıkıcı olur.' Demişti. Büyük ihtimalle o da annem gibi endişe duyuyordu. Küçüktü fakat bunun ne demek olduğunu anlayabiliyordu. Ablası gibi abisini de kaybetmek istemiyordu.

"Dohan!" Annemin sesi evde yankılanmıştı. Panik dolu bir ses olduğu için babamı görecek olmama rağmen odadan çıkmıştım. Daehan'ın odasında annem endişe içinde koşturuyordu.

"Ne oldu?" Babamı görmek bende büyük bir rahatsızlık uyandırmıştı.

"Daehan'ın ateşi var." Yatakta yatan kardeşimi görünce endişeyle başına gittim. Çok bitkin görünüyordu. Elimi alına koyduğumda çocuğun yandığını fark ettim.

"Hastaneye götürmemiz lazım." Başımı sallayarak Daehan'ı kucaklamak üzereydim ki annem beni durdurmuştu.

"Biz götürürüz. Sen burada kal. Dohan sen arabayı çalıştır, ben Daehan'ı giydireyim."

"Tamam." Babam annemi onaylayarak merdivenlerden aşağı inmiş, sonrasında ise evden çıkmıştı. Daehan'ı doğrultarak anneme yardım etmek istemiştim ama Daehan bir anda gözlerini açarak bana sinir bozucu bir şekilde gülümsemişti. Seni bacaksız!

The SeditionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin